Ukraynalı Mültecilerin Acı Vatanı: Almanya

Göçmenler ve mülteciler ilk geldikleri senelerde o ülkeye karşı minnettarlık ve şükran hisleriyle dolu oluyorlar. Zaman geçtikçe bazı kişilerde bu hisler yerini daha fazlası için beklenti ve ‘burun kıvırma’ olarak tabir edebileceğimiz memnuniyetsizliğe bırakabiliyor. Bu durumun sebebi biraz da herkesin aynı imkânlara sahip olamaması. Devletin sunduğu imkânlar bölgesel olarak değiştiği gibi görevlilere tanınan geniş takdir yetkilerinin farklı yorumlanması nedeniyle diğer göçmenlerle aynı yaşanmışlıklara ve mağduriyetlere sahip olanlarda huzursuzluk oluşturuyor.

Rusya’nın, Ukrayna’ya başlattığı işgal girişiminin üzerinden yaklaşık 10 aylık bir zaman geçti. Çatışmalar ilk dönem olduğu kadar şiddetli veya yoğun değil fakat bölgeden kaçışlar ve göç halen devam ediyor. Avrupa’nın göç yükünü son yıllarda olduğu gibi yine Almanya sırtlamış durumda. Resmi kayıtlara göre şimdiye kadar 1 milyondan fazla insanın Almanya’ya geldiği biliniyor. Kayıt dışı göçmen sayısının Almanya’nın göç politikalarından dolayı yüksek olma ihtimali yok. Muhtemeldir ki Ukrayna’da suça bulaştığı bilinen veya suça meyilli kişiler dışında herkes resmi müracaatta bulunmuştur.

Kazan – Kazan İlişkisi mi İnsani Duyarlılık Göstergesi mi?
Almanya’nın mülteci politikasını tamamen optimist bakış açısıyla değerlendirmek doğru değil. Bunun yerine insani refleks ve uluslararası hukuk ilkeleri yanında anlaşılabilir ölçüde pragmatik bir yaklaşımla şekillendirdiğini söylemek abartı olmaz kanaatindeyim. Nüfusu her geçen yıl hızla eriyen Almanya’nın iş hayatında oluşan eksiğin kapatılması için yıllık 1 milyona yakın yeni iş gücüne ihtiyacı var. Bu ihtiyacın önemli bölümü alt kademe işlerde olduğu için gelen göçmenlerin vasıflarının pek de önemi olmuyor.

Yeri gelmişken şunu da belirtmek gerekir ki Almanya, göçmenlerin kendilerini yeniden ‘insan’ olarak hissettiği nadir ülkelerdendir. Bilhassa göç yolunda yaşamak zorunda kalınan ülkelerdeki muamele baz alındığında. Alman halkının büyük çoğunluğunun da göçmenlere empati ve iyi niyetle yaklaştığı bir gerçek. Çoğunluğun geçmişten doğru dersleri aldığını görebiliyorsunuz. Alman hükümetinin yeri geldiğinde kendi vatandaşlarını da karşısına almak pahasına göçmenleri desteklediğini ve sosyal hayata entegre etmeye çalıştığını vurgulayarak yazımızın Ukraynalı mültecilerle ilgili olan kısmına başlayabiliriz.

Öncesinde belirtmeliyim ki bahsedeceğim sıkıntıları elbette sadece Ukraynalılar yaşamadı ve yaşamıyor. Bizzat şahit olduğum olaylardan tecrübeyle çok daha zor şartları yaşayanların olduğunu biliyorum. Yaşanması muhtemel bazı durumları Ukrayna özelinde inceleyip tümevarım yapmaya çalışacağım. Aslında yazacağım sorunlar tüm göçmenlerin yaşadığı ve yaşaması muhtemel olanlar. Sadece birincil durumda, son dönem sayıca fazla olanlar Ukraynalı mülteciler yer aldığı için onlar üzerinden anlatmanın daha doğru olduğunu değerlendiriyorum.

Göçmenlerin Değişmeyen Kaderi: Psikolojik Travmalar

Savaşın öldürücü yüzünü gören ve yurtlarından edilen Ukraynalıların geldikleri ülkelerde iyi karşılanması ve ayrıcalıklı muamele görmesinin yanında karşılaşacakları problemler de olacaktır. Edinilen tecrübelerden yola çıkarak karşılaşılması muhtemel bazı problemleri de not etmekte fayda görüyorum.

Ukraynalı mülteciler beklemedikleri bir zamanda, ölümün soğukluğunu iliklerine kadar hissederek, yurtlarını ve yuvalarını bırakıp yanlarına alabildikleri eşyalarla birlikte yorucu bir yola çıktılar. İnsan psikolojisinin sınırlarının zorlandığı ağır bir dönemden geçiyorlar. Birçoğu yakınlarını, tanıdıklarını, sevdiklerini kaybetti. Böylesi zorluklara maruz kalan insanların normal davranması beklenmemesi gerektiği gibi kendilerine hiçbir şey olmamış gibi de davranılmamalı. Bu kişilerin, topluma entegrasyonundan önce yaşadıkları travmalardan kurtulabilmeleri için profesyonel destek almalarının şart olduğunu düşünüyorum.

Savaştan önceki yaşantısında kurallara uyan, vatandaşlık görevlerini yerine getiren kişilerin geldikleri ülkede kurallara uymama, olay çıkarma ve suça bulaşma durumları ortaya çıkabilir. Bu durum travmatik sebeplerden ya da gerekli kontrole tabi tutulmamış olmalarından kaynaklanabilir.

Ülkeye gelen her göçmene özgeçmiş, adli sicil ve göçe neden olan şartlarla ilgili sorgulama yapılırken Ukraynalı mülteciler için bu gerekliliklerin ihmal edildiği iddiaları mevcut. Göçmenler arasında adli geçmişi sorunlu kişiler veya gruplar olup olmadığının mutlaka tespit edilmesi gerekir. Basit bir örnekle izah etmeye çalışayım; geçtiğimiz yıllarda Almanya’ya gelen Suriyeli mültecilerin verdikleri ifadelerde işkence ve kötü muamele yaptığı bilinen Suriyeli bir memur, yine mülteci olarak gelmiş ve tanıkların ifadesiyle tespit edilerek yargılanmıştır.

Almanya’da hiçbir mülteci ve göçmen dil yeterliliğine sahip olmadan çalışmaya zorlanmıyor ve giderleri (kira, ısınma ve geçim) devlet tarafından finanse ediliyor. Ancak bazı ‘kendini uyanık sananlar’ illegal yollarla işler yaparak (kaçak çalışma) ek gelir elde etmeye çalışıyor. Bu durum yasalara göre suç olduğu gibi ahlaki olarak da doğru değil. Ayrıca Almanya’da vergi kaçırmanın cinayetten daha ağır bir suç olduğunu belirtmek isterim. Hiç kimsenin biraz daha para kazanmak uğruna bağlı olduğu toplumu, milleti ve dini lekelemeye hakkı olmadığı inancındayım.

‘Özel Muamele’ye bağlı olarak Ukraynalı mülteciler daha önce gelen göçmenlerin tepkilerine ve olumsuz hareketlerine maruz kalabilir. Bu konuda da her iki tarafın sağduyulu olması gerekmektedir. Ukraynalıların Almanya’da yaşayacağı sosyal sorunlar sadece göçmenlerle sınırlı olmayabilir. Almanya’da milyonları bulan sayıda Rus vatandaşı veya Rus kökenli Alman var. Tıpkı burada yaşayan Türklerde olduğu gibi Ruslarda da milliyetçi duygular baskın ve önemli bir kısmı Putin yanlısı. Büyük çaplı olmasa da bazı sürtüşmeler yaşanması muhtemeldir. Ayrıca istihbarat ve fişleme faaliyetlerine de dikkat edilmelidir. Türkiye’den gelen mültecilerin Almanya’da yerleşik bulunan bazı Türk kökenli vatandaşlar tarafından taciz, takip ve fişlemeye maruz kaldığı haberlere yansımıştı.

Almanya’ya gelen Ukraynalı mültecilerin diğer göçmenlere nazaran daha iyi muamele gördüğü ve pozitif ayrımcılık sahibi olduğu herkesin bildiği bir gerçek. Bu durumu; Ukraynalıların da Avrupalı olmalarına, aynı dine mensup olmalarına veya karşılarındaki ülkenin Rusya olmasına bağlayabilirsiniz. Elbette bu çifte standart uygulaması doğru kabul edilemez fakat düşünmek gerek benzer durumda biz olsaydık nasıl davranırdık? Ayrıca unutmamak gerekir ki karşılama ve ilk muamelede ayrıcalık olsa da sonrasındaki davranışları, göçmenlere yönelik tutumu belirler. Sözün özü; İnsanlar kıyafetleriyle karşılanır, İlmiyle ağırlanır, ahlakıyla uğurlanır…

Sosyal Devlet Olmanın Sorumlulukları
Bahsedilenler haricinde; ev bulma, anaokulu, sahip olduğu mesleğini yapabilme, dil eksikliği, kültürel ve dini bazı sorunlar da yaşanabilir fakat pek çok Alman vatandaşının da bu durumlardan mustarip olduğunu göz ardı etmemek lazım.

Hatırdan çıkarılmaması gereken diğer önemli bir mesele de şu: Almanya’da, sosyal bir devletin tüm gücüyle ülkede bulunanları destekleme çabalarını görebilirsiniz. Toplumda yaşayan insanların tümüne, benzer imkanları sağlamak için devletin imkanları seferber ediliyor. Sadece ‘Pandemi Süreci’ ve ‘Doğalgaz Krizi’ dönemlerinde bile devletin, gerekli durumlarda borç kullanarak, düşük gelir grubundaki vatandaşlara, göçmenlere ve mültecilere yaptığı yardım ve desteklerin hatırlanması yeterli olacaktır.  Rakamlara göre; yılda 1 milyona yakın göçmen ve mültecinin kaydını yapan bir ülke için iyimser olunması gerektiğini düşünüyorum. Hak ettikleri imkânlara ve asgari yaşam standartlarına henüz kavuşamamış milyonlarca insan olsa da gayretlerle ve iyi niyetle en kısa sürede çözüleceğini umut ve tahmin ediyorum.

Hakkını vererek çalışan ve topluma uyum sağlayan herkesin çabalarının karşılığını aldığına ve hedeflerine ulaşabildiğine şahitlik edebilirsiniz. İşte büyük devlet olabilmenin gücü de buradan geliyor sanırım. Mülteci ve göçmenlerin uluslararası anlaşmalarla garanti altına alınmış hakları var elbette. BM ve AB’nin bu kapsamda göçmenlere ev sahipliği yapan ülkelere önemli fonlar ve destekler verdiğini biliyoruz. Yine de Türkiye ve Yunanistan’da her bir göçmen için ödeme alınmasına rağmen sunulan imkânlarla, Almanya ve başka bazı ülkelerin sunduğu şartlar arasında uçurum var. Her ne sebeple gelirlerse gelsinler insanların da kendilerine sunulan bu imkânların ve ortamın karşılığını sadakat ve özverili çalışmayla vermesi gerekir. Başka dinden, başka ırktan, başka kültürel yapıdan insanlara kucak açan ve içtenlikle yardım eden bu toplumun buna hakkı var.