Ağaçlar Katili Tanıyor… Ya Biz?

“Yalan makinası” olarak da bilinen Poligraf cihazı uzmanı Cleve Backster, 1960 yılında bilim dünyasını sarsacak bir deneye imza atar. Düşünce ve duygu uyarısıyla insan gövdesindeki elektrik gerilimlerini ölçen cihazı, bitkiler üzerinde kullanmaya karar verir. Bitkinin yapraklarından birini, o sırada elinde tuttuğu sıcak kahve fincanına sokuverir. Cihazda belirgin bir tepki görünmeyince daha saldırgan bir eyleme girişir. Elektrotların bağlı olduğu yaprağı yakmayı kafasına koyar. Yakma düşüncesini kafasında canlandırmasıyla beraber cihazda bir hareketlenme belirir. Kibrit almak için odadan çıkıp geri döndüğünde, cihazda ani dalgalanmaların baş gösterdiğini fark eder. Bitki Backster’ın düşüncelerini okumuştu.

Yaptığı araştırmalarda bitkilerin duygu ve düşünceleri sezme yetenekleri dışında başka özellikleri olduğunu da keşfeder Backster. Bitkilerin kendilerine zarar veren bir suçluyu, başka bitkileri öldüren katili, daha önce başka bir bitkiye zarar vermiş olan işkenceciyi bile tanıdığını gösteren sonuçlarla karşılaşır. Sadece hisleri değil hafızaları ve algı becerileri de olduğunu tespit eder.

Yıllar önce bir meslektaşımdan dinlediğim bir hatıra ile devam etmek istiyorum. 2000’li yılların başlarında TSK’nin önemli okullarının yer aldığı, yakın zamanda faaliyete geçen kışlada ağaçlandırma faaliyetleri yapılmaktadır. Bilindiği üzere TSK ağaçlandırma ve ormanlık alanların artırılması konusunda ülkemizin öncü kurumlarındandır. Kışladaki ağaçlandırma çalışmaları nedeniyle okullardaki öğrenim dahi göz ardı edilir. Yaklaşık 2 sene boyunca öğrenciler su taşıma, ağaç dikme ve taş temizleme gibi görevlerde çalıştırılır. Büyük gün gelir ve nihayet üst düzey komutanların da katılımıyla ağaçlandırma şenliği düzenlenir, binlerce fidan törenle ekilir. Ekilir ekilmesine ama arazi çorak, bölge ise yağmur açısından oldukça kuraktır. İlginç olan nokta ise; ağaçlandırma bayramından sonra belirli aralıklarla ziyarete gelen komutanların ağaçların büyüdüğünü görmesi için ekilen fidanların sökülerek biraz daha büyük olanların ekilmesi ve bu işlemin birkaç kez tekrarlanmasıdır. Meğer maksat üzüm yemek değil bağ sahibini memnun etmekmiş. Şimdi o bölge orman olmuş mudur yoksa hala çorak bir arazi midir bilmiyorum. Bilgi sahibi olanlar lütfen beni de bilgilendirsinler.

*****

Sahip olduğu doğal şartlar altında Türkiye’nin en azından %75’inin ormanlarla kaplı olması gerekirken bu oran %27,6’dır. Türkiye’de son 15 yılda toplam 40.000 civarında yangın çıktı ve yaklaşık 150 bin hektar ormanlık alan kül oldu ve bu orman yangınlarının yarıdan fazlası “faili meçhul” olarak kayıtlara geçti.

Yangına müdahale ekipmanı olarak ormanlık bölgelerde maalesef itfaiye ve sivil savunma ekipleri yetersiz kalmaktadır. Bu durumda en önemli unsurlar havadan söndürme araçlarıdır. Gel gelelim bu konuda da son yıllarda epey yanlış adımlar atıldı. Öncü durumda bulunan Türk Hava Kurumu pasifize edilerek elindeki bütün imkânlar alındı. Yangına müdahale edeceğimiz kiralık birkaç uçak dışında ciddi bir imkânımız yok. O uçakların da kapasiteleri malum. Bugün askeri gücü ve kapasitesi nedeniyle bizden geride bulunan birçok ülkenin onlu rakamlara varan yangın söndürme uçağı bulunuyor. Henüz geçen hafta sel felaketinin yaşandığı Rize’ye 3 devlet bakanının 3 ayrı uçakla gitmesi konusu unutulmamışken yangına müdahale edecek uçaklarımızın olmaması çözüm bulunması gereken sorunların başında geliyor.

Son yıllarda özellikle turistik bölgelerimizde ve denize komşu alanlarımızda çok fazla orman yangını gerçekleşti. Bu yangınlardan sonra o bölgelere oteller ve villalar yapıldı. Yangınlara zamanında ve gerekli ekipmanla müdahale edilemediği için ülkemizin ciğerleri günden güne eriyor. Fail bazen mangalcılar bazen de suçu üstlenen bir terör örgütü olsa da ortaya çıkan sonuç başka failleri de gösteriyor. Yanan ormanlardan arta kalan çıplak arazilerin birer rant alanına dönüşmesi, yangınların faili olarak birilerinin açıktan açığa işaret edilerek toplumun değişik kesimleri arasında nefret duygularının körüklenmesi, ister istemez insana eski istihbaratçı, rahmetli Mahir Kaynak’ın sözünü hatırlatıyor: “Bir olayın sonucu kime yarıyorsa faili odur.”Son orman yangınlarına bu pencereden bakınca, faillere dair bir çok veri toplama imkânına sahip olabiliyoruz.

Aslında yanan her bir ağaç, her bir ot kendilerini yakanın kim olduğunu çok iyi biliyor…

Yeşilimiz her geçen gün azalıyor. Geleceğimiz için yaşanabilir bir dünya bırakmanın yolu şimdiden alınacak tedbirlerden geçiyor. İçerisinde binlerce çeşit bitki ve hayvan barındıran ormanlarımızdan bu kadar kolay vazgeçmemeliyiz. Yangınlarla mücadelemize katkı sunabilecek her fırsatı değerlendirmeliyiz. İki sene önce yangınlarla boğuşan ve milli basınımızın “Yananistan” ismini vererek alaya aldığı komşumuz dâhil. Belki bu vesile ile soğuyan ilişkilerimiz de bir nebze ısınır.

Bacster deneyleri ile bitkilerin de hislerinin olduğu, anladığı, acı çektiğini başta söylemiştik. Kendimizi bitkilerin ve yangınlarda zarar gören diğer canlıların yerine koyalı ve düşünelim; binlerce arkadaşımızla birlikte, elimiz kolumuz bağlı halde, sevdiğimiz ve temiz hava almasını sağladığımız kişiler tarafından yakıldığımızı… Her bir canlının çığlığını ve acısını duyarak can verdiğimizi… Basında haber sunulurken bizlerden tek kelime bahsetmeden “Can kaybı yok” dendiğini…

Son söz Nazım ustanın olsun:

“Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür

ve bir orman gibi kardeşçesine,

bu hasret bizim.”