İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya Katılma Talebi

AKP iktidarının izlediği politikayı nasıl değerlendirmek gerekir?

İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya Katılma Talebini PUGAT yazarlarına sorduk. Yazarlarımız konunun kısa ve uzun vadede iç ve dış politikaya bakan yönlerini, ekonomi yönetimini, milli güvenlik ve terörle mücadeleye dair gelişmeleri de dikkate alarak cevapladılar…


Av.Orhan Turan:

Rusya’nın yayılmacı adımlarına karşı Finlandiya ve İsveç’in NATO’ya dahil olması elbette ki Türkiye’nin lehinedir ve Erdoğan da bunun farkındadır. Dolayısıyla, iç siyasette yeterince sıkışmadığı sürece Erdoğan bu tavrını uzun müddet sürdürmeyecektir. Bu yönüyle, Erdoğan’ın bu konudaki tavrının ciddi ve ısrarlı olmadığını; Ukrayna- Rusya Savaşını ve dolayısıyla NATO’nun endişelerini, bir çeşit avantaja çevirmek ve mülteci krizinde olduğu gibi amacının en azından Batı’dan bazı tavizler almak olduğunu düşünebiliriz. Pekâlâ diplomatik kanallarla talepte bulunmak varken, Erdoğan’ın bu durumu bir şova çevirmesinin başka açıklaması olamaz.

Tıpkı Macaristan gibi Türkiye’yi de hem NATO içinde hem de Rusya yanlısı gösterme riskini taşıyan veto, bu yönüyle Türkiye’nin güvenilmez bir müttefik olduğu izlenimini uyandırıyor. Ben ise, bir süredir Rus yanlısı siyasilerle arasının iyi olduğu ve Rusya ile iyi ilişkiler yürüttüğü bilinen Erdoğan’ın bu konuda Rusya ile anlaştığı iddiasına katılmıyorum.

Şimdilik, Batı ile Erdoğan arasında ne gibi pazarlıkların döndüğü bilinmiyor. Ancak Erdoğan’ın bu tavrında ısrar etmesi halinde ABD ve NATO’nun da Türkiye hakkında başka kartları açacağını tahmin etmek zor olmasa gerek.

Türkiye son yıllarda her ne kadar Batı’dan uzaklaşsa da hala Batı’nın bir parçasıdır ve NATO’nun en büyük müttefiklerinden biridir.


Sezai Akyüz:

AKP-MHP ittifakının önümüzdeki seçimlerde de birlikte hareket edeceğini düşündüğümüzde sadece PKK desteğini gerekçe göstererek İsveç ve Finlandiya’nın üyeliğine engel olması milliyetçi oylara bir kere daha talip olması bakımından önemli. Diğer önemli bir konu da Erdoğan’ın seçime giden yolda ekonomik şartların düzeltilmesi için ihtiyaç duyduğu paranın nereden geleceği. Bu bağlamda er ya da geç kabul edeceği üyelikler karşılığında iç ve dış politikada elini rahatlatacak talepleri için bu kozu sonuna kadar kullanmak isteyecektir.

Erdoğan hem Rusya hem de NATO açısından elinde kendi aleyhine kullanılacak güçlü kozlar ve zorlayıcı yaptırımlar görüyor olmalı. Bu kertede devreye, kimden daha çok çekindiği ve nereden istediği bazı tavizleri alabileceği hususu giriyor. Tabii ki Erdoğan’ın şahsı ve partisi adına.

Şahsi kanaatim, Erdoğan, bu gerilimi seçimlere kadar uzatmak isteyecektir. Bunu özellikle iç politikada karşılığı olan önemli bir siyasi fırsat olarak kabul edecektir. ABD’nin ve diğer NATO ülkelerinin uygulayacağı baskı veya sunacakları teklifler de belirleyici olacaktır. Erdoğan ve çevresine ait birçok baskı unsuru olsa da bu meselenin tehdit ve baskı yoluyla değil, iş birliği ve bazı taleplerin kabulü yoluyla çözüleceğini düşünüyorum.  İsmet İnönü’nün de dediği gibi: “Senden yana olanlara bir şey vermezsen niye senden yana olsunlar ki…”


Ali Çağlar:

Türkiye, Rusya’nın güneyindeki stratejik konumu ve her zaman sorunlu bir bölge olan Orta Doğu’ya açılan bir kapı olması nedeniyle NATO için çok değerli bir müttefik konumunda. Ancak 15 Temmuz sonrası oluşan tabloda Türkiye adeta NATO aleyhine çalışan bir NATO üyesi haline geldi. Rus füze savunma sistemi S-400’ü satın alması, Rusya ile Suriye ve Azerbaycan’da yakın iş birliği içinde olması ve Ukrayna işgalinde Rusya lehine hamleler yapması NATO ülkelerini tedirgin etmişe benziyor.

Böyle bir denklem içerisinde Batı, zannediyorum umursamazlığının bedelini ödüyor.

NATO Erdoğan’ı bir şekilde ikna edecek imkânlara sahip, ama karşılığında ne verecek? Avrupa Türkiye’de yaşanan büyük insan hakları ihlallerini ve Suriye’de yaşanan çatışmaları yeterince umursamadı. Devamında Erdoğan’ın gelişmeleri kendi çıkarları için ustaca kullanmasını görmezden geldi. Batı Erdoğan’a bu derece mahkûm olmasının nedenlerini kendinde aramalıdır. Misal son yıllarda Erdoğan’ın Avrupa’ya karşı tehdit olarak kullandığı göçmenlerin geldiği ülkeler çoğunlukla Afganistan, Suriye ve Irak. Bu ülkelerin devlet yapılarının yıkılmasında sessiz kalan ya da bir şekilde katkıda bulunan Avrupa ülkeleri, sorunu Avrupa’ya taşımış oldular. Şimdi aynı hatayı Türkiye özelinde tekrar yapıyorlar, ama tek farkla, Türkiye bu üç ülkenin etkisinden çok daha fazla oranda Avrupa’yı sarsar.