Suriye Operasyonu

Türkiye’nin gerçekleştireceği olası bir Suriye operasyonunun sonuçları neler olur?

Önümüzdeki günlerde Türkiye, iç ve dış kamuoyunun uyarılarına rağmen Suriye topraklarında yeni bir askeri operasyon gerçekleştirebilir mi? Bunun iç ve dış politikaya etkilerini ve bölgede söz sahibi devletlerden gelebilecek tepkileri değerlendirdik.


Ali Çağlar:

IŞID’in Suriye ile Irak sınırı arasında bulunan çöl bölgesinde militan sayısının 7 bin ile 10 bin kişi arasında olduğu tahmin ediliyor. Bunun dışında İdlip’te irili ufaklı birçok cihatçı gruba bağlı 70 bin civarında silahlı militan bulunuyor. IŞİD’in güçlü olduğu bir diğer bölge ise Kürt kontrolünde olan Haseke ve civar kasabalardır.

Kürt kontrolündeki bölgelerde bulunan 7 cezaevinde 54 ülke/milliyetten yaklaşık 12 bin IŞİD militanı bulunuyor. Bunun yanı sıra IŞİD’lilerin ailelerinin toplandığı 3’ü büyük 14 kampta yüz binden fazla kişi (En büyüğü olan Hol Kampında yaklaşık 70 bin kişi) barınıyor. En son ocak ayında, Haseke yakınlarındaki Sina’a hapishanesinden cihatçı militanları kurtarmayı amaçlayan geniş çaplı IŞİD saldırısında IŞİD ve SDG, bir hafta boyunca Sina’a hapishanesi ve çevresinde çatıştı. IŞİD saldırısı sonucunda resmi rakamlara göre 400 mahkûmu kaçırmayı başardığı açıklandı.

Türkiye’nin “Güney sınırları boyunca 30 kilometre derinlikte güvenli bölgeler oluşturmak için başlatacağını duyurduğu Suriye operasyonunun zayıflayan ve yer altına inen selefi-cihatçı örgütlere alan açacağı muhakkak. Son bir yılda yaşanan olaylara bakıldığında bu yorumu haklı çıkaracak birçok gelişmenin yaşandığı da görülüyor. Suriye operasyonu ile hedeflenen güvenli bölgelerin hukuki statüsünden tutun da güvenliğinin sağlanmasına kadar onlarca soru ise hala cevapsız.

Tamamen iç politika endeksli, uluslararası desteği olmayan temelsiz bir operasyonun askeri ve siyasi hedeflerine ulaşması mümkün değildir. Oluşacak kaos ve çatışma ortamından istifade edecek başta IŞİD olmak üzere onlarca selefi grubun iç savaşı tekrar alevlendirme potansiyeli bulunmaktadır. Yeni bir iç savaşın bedeli ise çok daha ağır olacaktır.  Sınırımıza dayanacak yeni göçmenler, ağır ekonomik krizin altında ezilen halka yüklenen savaş maliyeti, çatışmaların ve istikrarsızlığın ülkemize sıçrama olasılığı ile bu bedelin en ağırını Türkiye’nin ödeyeceğini değerlendiriyorum.


Salih Durmuş:

Türkiye’nin son günlerde sıklıkla dile getirdiği olası bir Suriye harekâtının iç ve dış politika açısından doğal olarak bazı etkileri olacaktır. Bu durumda iç siyasette ana gündem maddesi olacak ve hükümetin konuşulmasını istemediği tüm diğer konular arka planda kalacaktır.

Ekonomik kriz, pandemi, derin devlet yapıları arasındaki çatışmalar, yolsuzluk, kontrolsüz mülteci sorunu vb. sorunların belli ölçüde hükümet için sıkıntı oluşturduğu doğrudur. Ancak her ne kadar iç kamuoyunda “Dış güçler her problemin sorumlusudur, hükümete ve Erdoğan’a karşıdırlar” propagandası yapılsa da bu durumun hiç de göründüğü gibi olmadığı aşikâr.

Erdoğan’ın kendi ifadesiyle “Emir komuta merkezi” olarak nitelendirildiği bu güç odağının tam desteğini aldığı bir gerçektir. Bu kapsamda destek verilen devlet başkanının özel ve siyasi hayatındaki bazı şımarıklıklara ise belli ölçüde göz yumulur. Aksi durumlarda ise önceden planlanan senaryoya uygun olarak süratli bir reaksiyonun başladığını görürüz. Mesela, Saddam’ın Kuveyt harekâtı ve sonrasında yaşananlar. Ancak başta ABD olmak üzere batılı devletler hususi olarak konuya bir önem atfetmezlerse olası bir Suriye harekâtı sadece kınama mesajlarıyla geçiştirilecektir.

Sonuç olarak gelişmeleri yorumlarken akıldan çıkarılmaması gereken hususlar şunlardır:

  1. Erdoğan kendisini halife, mehdi vb. özel bir makamda görmekte ya da göstermek istemektedir ve bu sebeple Suriye’ye olan ilgisi hiçbir zaman azalmayacaktır.
  2. Geçenlerde Zaho’da yaşanan bombalama gibi bölgesel bir olay bile, bölgede çok büyük gelişmeleri tetikleyebilecek potansiyele sahiptir.
  3. Basına servis edilen BOP haritasında Türkiye, gelecekte toprak kaybedecek ülkeler arasında görülmektedir.

Sezai Akyüz:

Öncelikle Suriye’deki çatışma alanlarında söz sahibi ülkelere baktığımızda, ABD, Rusya ve İran’ı etkili aktörler olarak saymak mümkün. Bu ülkelerin her fırsatta Erdoğan ve AKP’lilerin zayıf noktalarına vurgu yapmaları ve bilhassa 15 Temmuz, IŞİD ve yapılan yolsuzluklarla ilgili aba altından sopa göstermeleri bölgede Türkiye lehine politikaların uygulanmasına engel olmaya yetiyor.

Bugünkü konjonktürde Türkiye’nin, ülkeyi yöneten siyasilerin zaafları sebebiyle bölgede güç sahibi aktörlerin bilgisi ve izni olmaksızın bir operasyon düzenlemesi hatta onların tasvip etmediği bir harekata girişmesi mümkün görünmüyor. Yakın dönemde gerçekleştirilen harekatlardan da hatırlanacağı üzere, bölgede zayiat ve güvenlik yükünü Türkiye çekerken, kazanç ve siyasi başarıları ABD ve Rusya elde etmiştir. ABD ve Rusya’nın kazan – kazan ilişkisi yürüttüğü bölgelerden olan Suriye’de bir yandan örgütlere destek verirken bir yandan da Türkiye iç kamuoyunda AKP’ye desteğin artacağı operasyonlara izin veriyorlar.

Bu durum, bölgedeki dengeler açısından en zararsız gördükleri yol sanırım. Ne de olsa, cenaze helvası kendi evlerinde pişmediği sürece tatları onlara acı gelmeyecektir.