Sevgili Günlük

Babam, doğum günümde ne istediğimi tekrar sordu. Ne para ne de hediye. “Parti gençlik örgütüne üye olmama izin ver yeter” dedim.

Aynı hızla, “Hayır” dedi.

“Ama baba, herkes orada. Çok organize bir ortamları var. Bir şeyler başarabileceğini hissediyorsun. O çemberin dışındaysan ne iş var ne aş. Senin rızan olmadan bir şey yapmak istemiyorum. Bak halimize! Fakirlik içindeyiz. Sen hastasın. Kardeşlerim küçük. Ülkenin hali de ortada. Ekonomi berbat. Halk mutsuz. Gençlik kollarına adım attığım anda artık devleti arkamızda bil sen.”

Kahraman gazi babam, bir bacağının olmayışına aldırmadan yerinden kalktı. Topallaya topallaya yanıma geldi. Gözlerimin içine baktı ve yaşlı gözlerle şöyle dedi:

“Seni bu suça ortak etmeyeceğim. Ülke güpegündüz savaşa sürükleniyor. Kendi destekledikleri dışında ne gençlik örgütü kaldı ne okul ne de kreş. Bu mu demokrasi? Herkes delirmiş. Hayır!”

Babamı çok seviyordum ama artık kararımı da vermiştim. İzin versin ya da vermesin ben de artık kendi yolumu çizmeliydim. Aileme bakmam için bir şeyler yapmam şarttı. Gizlice başvurumu yaptım. Artık bir işim, bir hedefim ve güçlü bir çevrem vardı. Babam sanki biraz abartıyor gibi geldi. Savaşa falan girdiğimiz yoktu. Parti de gençlik teşkilatı da devletin yasal kurumlarıydı. 

*****

İnsan, milletinin istikbali üzerine kumar oynarken hile ve harp usullerinin hepsini
kullanmalıdır. Mesela, halkı her zaman ateşlemek lazım, asla soğumasın ve düşünmesin. Yalan söylemekten çekinmeyin. Mutlaka inanan çıkacaktır.

Ekonomik durum kötüleştikçe halk, ileri gelen kimselerin yaşam şartlarını merak eder ve onları dikkatle takibe alır. Maalesef yüksek mevkilerdeki kimseler bu konuya pek önem vermiyor. Bugünkü vaziyete hiç de uymayacak şekilde yaşamaya devam ediyorlar.
Bana gelen mektuplar da tenkitlerle dolu. Neyse ki bu konuda adımlar atıldı. İleri gelen kimselerin gösterişsiz yaşamalarını tavsiye eden bir kararname bile çıktı.

İç düşmanla mücadele gibi meselelerde yufka yürekli olmamak lâzım. Onlara karşı savaş açmasaydık onlar bizi mahvedeceklerdi. Bu, bir ölüm kalım mücadelesidir. Bu problemi başka hiçbir hükümet halledebilecek kuvvette değildir. Burada da başkanımızın bu meseleyi kökten halletmekte herkesten üstün bir gayret gösterdiğini görüyoruz.

Maalesef sokaklarda, otobüslerde, lokantalarda, tiyatrolarda öyle fena küfürler sarf ediliyor ki insanın sinirleri bozuluyor. Daha fazla tahammül etmeye imkân yok. Milletin maneviyatı hiç de memnuniyet verici değil. Başkana gelince; ülke içinde bir isyan çıkmayacağından gayet emin. “Böyle bir şey akıllarına bile gelmez “diyor.

*****

Birinci hikâye, Hitler döneminde 2.Dünya savaşının hemen öncesinde babasından izinsiz Nazi partisinin gençlik örgütüne katılan ve sonunda pişman olan bir çocuğun hatıralarından.

İkinci hikâye ise Hitler’in propaganda bakanı Joseph Goebbels’in hatıralarından. Nazi Almayasının Hitler ve Göring’le beraber, en önde gelen liderlerinden biri olan Goebbels günü gününe hatırat yazmasıyla meşhurdu. Almanya’nın mağlûbiyeti üzerine, hayatına kendi eliyle son verdiği zaman, arkasında, harbin bilinmedik taraflarını aydınlatacak mahiyette bir hatıra defteri bırakmıştı. Dönemin medyasının tamamını kontrol eden Goebbels, ülke yıkımın eşiğindeyken bile milyonlarca insanı istediği her şeye inandırabiliyordu.

*****

Sizce de ülkemizde yaşananlar bu hatıratlarda yazılanlara benzemiyor mu?

Eğitim alanına el at, vakıf kur, vergi muafiyeti tanı, kamu taşınmazlarını bedelsiz devret ve devletin kurumlarını sponsor yap. Yeni yurt yapmak yerine, öğrencileri iktidar yanlısı vakıf ve cemaatlerin yurtlara mahkûm et. Böylece senden olmayanı sefalete ya da yok olmaya mahkûm et.

Merkez Bankası’nın rezervlerinden istikrar ve büyüme oranlarına, doğalgaz keşfinden yerli otomobile kadar her açıklamayla Goebbels’e rahmet okut.

Platon, yöneticilere, halkın yararı için yalan söylemeyi öğütlermiş. Nerden bilsin bu nasihatinin bu kadar tutacağını ve bu denli istismar edileceğini.

Nihal Olçok 15 Temmuz’da eşinin ve oğlunun nasıl öldürüldüğüne dair Adli Tıp Kurumu tarafından verilen raporlara güvenmediğini, hatta oğlunun mezarını bile açtırabileceğini yakın zamanlarda yüksek sesle ifade etti.

Yine yakın zamanda, “Keşkelerim var” diyen Ali Babacan, yıllar önce ülkenin felakete gittiğini görmesine rağmen konuşmama kararı aldığını, ama şimdi pişman olduğunu itiraf etti.

Bekliyorsun, konuşman gereken en doğru zamanlarda susuyorsun. Ve şimdi açıklama yapıyorsun.

Ne kadar acı değil mi, bekletilen hatıralar?