Almanya Bizi Kıskanıyor!

Almanya’da yapılan seçim öncesinde sağ parti adayı Armin Laschet’in ismi en güçlü başbakan adayı olarak geçiyordu. Toplumun her kesimiyle dirsek temasında bulunmaya özen gösteren hukuk kökenli gazeteci Laschet, göçmenlere karşı da her zaman ılımlı tavırlar sergiliyordu. Hatta Türk toplumu temsilcileri ile görüşmelerini aksatmayan Laschet’e “Türk Armin” lakabı bile takılmıştı.

Laschet, Korona aşısını bulan Uğur Şahin’i mecliste övmesiyle Türk toplumundan bir defa daha alkış almıştı. Maalesef Laschet’in herkese mavi boncuk dağıtması pek işe yaramadı. Üst üste yaptığı hatalar puan kaybetmesine yol açtı. Seçimi kazanan ve kaybeden arasındaki dar makas da bu küçük hatalara işaret ediyor.

Örneğin; Laschet, Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier ile birlikte sel bölgesini ziyaret etmişti. Cumhurbaşkanının basın açıklaması sırasında arka tarafta yanındakilerle gülüştüğü görülen Laschet ciddiyetsizliği nedeniyle eleştiri yağmuruna tutuldu. Laschet, “Yapmamalıydım, özür dilerim” dedi, ama yetmedi.

Alman toplumu, en güçlü başbakan adayının söylediklerinin yanında söylemediklerine de dikkat ediyordu ve toplumun bu özelliği Laschet’i seçimlerde beklemediği bir mağlubiyete itti. Örneğin; seçimlerden hemen önce Tesla’nın kurucusu Elon Musk, kurmayı planladığı fabrika için Almanya’yı ziyaret etmişti. Fırsatı değerlendiren şanslı politikacı Armin Laschet de oradaydı.

Devleti temsil etme edasıyla Elon Musk ile kameralara poz verip ortak açıklama yapan Laschet’i bu seferde gözünü budaktan sakınmayan gazetecilerin sürprizi bekliyordu. Laschet, tam da Elon Musk’a esprili sorular sorup puan toplarken o meşhur soru geldi. “Yeni fabrika Almanya’daki su sorununu tetikler mi?”  Elon Musk kendinden beklendiği gibi bu soruya Amerikan espri anlayışı ile cevap verdi ve patlattı bir kahkaha.

Alman toplumunun su, çevre, doğa gibi konulardaki hassasiyetinin pekâlâ farkında olan başbakan adayı maalesef beklenen reaksiyonu gösteremedi. Sadece kahkahaya katıldı ve tabii ki eleştirilerden de kurtulamadı.

Laschet’den yıllar önce yine zirvedeki bir Alman politikacı siyaset sahnesine veda etmek zorunda kalmıştı. Almanya Cumhurbaşkanı Christian Wulff’u istifaya götüren nedenler de yine toplum ve medya duyarlılığıydı.

Ülkenin yeni Cumhurbaşkanı Wulff’a maaşı yetmemeye başlamıştı. O da bir iş adamından borç almıştı. Tabii ki bunlar gizli kalmamış ve iktidar partisinin en güçlü adamı hakkında gazetelerde iddialar çıkmaya başlamıştı. Almanya’nın en genç Cumhurbaşkanı -acemiliğinden olacak- hakkındaki iddiaları yayımlamaması için gazetenin genel yayın yönetmenini arayıvermişti. “Alo Fatih” hamlesine maruz kalan korkusuz gazetecinin kendisini arayan Cumhurbaşkanına cevabı Bizde geri vites yok başkanım!” olmuş ve hem haberi hem de Cumhurbaşkanının kendisine attığı mesajları yayımlamıştı. Bu da bardağı taşıran son damla olmuştu. Çiçeği burnunda Cumhurbaşkanına istifa ve yargı yolu görünmüştü.   

Bunları okuduktan sonra güzel yurduna bakıp da insanın aklına, “Neden bizde de böyle gözünü budaktan sakınmayan gazeteci, yanlış yerlerde konuşan ve gülen bu nedenle de seçim kaybeden siyasetçi, şüpheli finansal işleri yüzünden eleştirilen Cumhurbaşkanı ve en önemlisi de seçtiği ya da seçeceği politikacıyı ince eleyip sık dokuyan bir toplum yok?” sorusu geliveriyor.

Panama Belgeleri’nin arkasındaki isim olan ünlü gazeteci Gerard Ryle’a göre “adaletsizliği fark etmek” bir gazetecinin harekete geçmesi için yeterli bir sebeptir. Gazetecilere ilk öğretilen ders “olan biteni toplumla paylaşmaktır”

Sözü daha fazla uzatmaya gerek yok: “Almanya bizi kıskanıyor.”