Mahkeme-i Adalete Duhûl Edilen İlk Kapı “Jandarma” (1) Asker Jandarma

Uzun bir süre kendimle muhasebe yaptım. Kaderin bana belirlediği bu yeni yolda yeni bir hayat kurarken çok düşündüm. Yıllarca üniformasını taşıdığım Jandarma teşkilatının beraber görev yaptığım silah arkadaşlarımın tüm yaşananlar karşısında takınmış olduğu suskunluktu beni üzen. Çünkü ortada ciddi bir haksızlık vardı. Binlerce askerin tüm geçmişleri bir gecede hiçe sayılarak haksızlığa uğratılmışlardı. Üzerinden 5 yıl geçmesine rağmen gerçeklerin ortaya çıkarılmasına yönelik yeterince gayret gösterilememesine idi sitemim.

Sonra kendimce yazmaya karar verdim. Yakın tarihimize ışık tutması için yazmak. Hatta yıllarca üniformasını taşıdığım Jandarma teşkilatının daha iyi konumlarda olması için yazmak. Yazarken amacım kimseyle kavga etmek değil. Sadece yıllarca elde ettiğim tecrübeler ışığında bu teşkilata halen bir faydamın olmasını sağlamak.

Bir bakıma da çocuklarıma daha iyi bir gelecek bırakmak için yazıyorum. Bir gazimizin, yaşadığı olaydan sonra söylediği gibi ‘Üzülme vatan çağırırsan yine geliriz’ düsturuyla bize verilecek görevi bekliyoruz.

Jandarmanın gelişiminin Türk toplumunun siyasal yaşamıyla paralel incelenmesi gerektiğine inanıyorum. Jandarma ile ilgili yazılarımı hazırlarken emniyet-siyaset ve mafya ilişkileri Türkiye gündemine bir kez daha bomba gibi düştü. Tamamen siyasetin güdümünde belirlendiği anlaşılan terfilerin nasıl bekletildiğini ve terfi edenler üzerinden ne tür pazarlıklar dönmüş olabileceğini gördük. Siyasi ilişkilere bulaşmış Jandarma personelinin nasıl bir suçluyu cezaevinden dışarı çıkardığı ve özel araçla bir otelde farklı ilişkiler ağının içerisine götürdüğünü hep beraber dinledik.

Toplumun büyüyüp gelişmesiyle iç güvenliğin sağlanmasının önemli bir sorun haline geldiği inkâr edilmez bir gerçek. Türk toplumunun siyasal yaşamında Jandarmanın yerini doğru anlayamazsak Jandarmanın sağlıklı bir mecrada geliştirilmesi için üreteceğimiz politikalarda ya başa döneriz veya yapılan hataları tekrarlar dururuz.

Zannediyorum yapılan en önemli hata, güvenliği sağlayan iki birim olan Polis ve Jandarma teşkilatlarının bir birine karıştırılmasıdır. Kalıcı ve etkin çözümler elde edilmek isteniyorsa öncelikle bu iki kurumun birbirinden kültür ve yapısal farklılıklara sahip olduğunu ve bu farklılıklara göre geliştirilmeleri gerektiği kabul edilmelidir. Jandarmanın temellerini kuruluşundan itibaren atılan bir askeri kültür oluşturur.

Güvenlik konusunun tarihimiz boyunca hep askeri birliklerle ilişkilendirildiğini görmekteyiz. Türk Jandarmasının modern dünya jandarmaları arasında yer bulabilmesi için Avrupa jandarmalarındaki örnekler incelenmiştir. Bu örneklerde de hep jandarmanın polisiye hizmetlerinin yanı sıra orduyla bağlantılı hizmetleri de nazara verilmiştir[1].

File:GendarmeríaOtomanaEnMacedonia--balkancockpitpol00pric 0025.png
GendarmeríaOtomanaEnMacedonia – https://commons.wikimedia.org/

Genel emniyet ve asayişin sağlanması için mahalli yöneticilerin emrinde çok farklı inzibat ve icraat kuvvetleri bulunması bir sorun olarak belirmiştir. Bu sorunu çözmek maksadıyla bu birimlerin yeniden teşkil edilmesine, harp zamanında askeri bir güç olarak kullanılacak düzenli bir kolluk biriminin kurulmasına ihtiyaç duyulmuştur. Bu ihtiyacın en önemli sebeplerinden birisi kendisi probleme dönüşen dönemin kolluk gücünün, bu sistemin kurulmasıyla düzenli asker konumuna geçecek, güvenlik meselesini çözülecek, ayrıca barış zamanında olduğu kadar savaş zamanlarında da düzenli asker niteliğiyle orduya katkı sağlayacağı beklentisidir.

Tanzimat öncesi reorganizasyon sürecinde devlet teşkilatında mülki, adli, mali ve askeri sınıfların kesin olarak ayrılmamış olması[2] beraberinde bazı sorunların yaşanmasına neden olmuştur. Özellikle güvenlik konularında yaşanan sorumluluk karmaşası bu sorunun temel nedenlerinden birisi olmuştur. Yeni yapılan idari yapılanma esnasında mülki, adli ve askeri kurumların tamamı, oluşturulacak olan zabıta kurumunun kendi kontrollerinde olmasını istemekle beraber her kurum yaptıkları iş kapsamında zabıtanın tamamen kendisine bağlanması gerektiğini savunmuştur. 18 Haziran 1870’de hazırlanan Asakir-i Zaptiyenin Vazife-i Mülkiyelerine Dair Nizamname ile oluşturulacak zabıta kuvvetlerinin hukuki statüsü yasal zemine oturtulmaya çalışılmış[3] ancak istenen sonucun elde edilmesi daha sonraki yıllara kalmıştır.  

II. Abdulhamid ile birlikte hızla gelişen toprağın özelleştirilmesi politikası, beraberinde tarımsal üretimin artması ve şehirlerin büyümesi[4] sonucunu da doğurmuştur. Bu değişim sonucu klasik eski güvenlik tedbirlerinin (mahalli yöneticilerin emrinde bulunan çok farklı inzibat ve icraat kuvvetleri) yeterli olmadığı ve daha organize profesyonel zabıta politikalarının gerekliliği ortaya çıkmıştır.

Tüm bu palyatif çözüm yöntemleri, sorunları çözememiş daha sonraki dönemlerde daha büyük sorunlarla uğraşılmasına neden olmuştur.

Yarın, Jandarmanın bağlılığı, polis-jandarma farklılıkları ve siyaset jandarma ilişkilerine değineceğim.


[1] Ahmet Özcan, Osmanlı Devletinde Jandarma Teşkilatının Kurulmasının İlk Gündeme Gelişi (1839), Tarih Araştırmaları Dergisi, 2013, cilt 32, sayı 53, s.173-194

[2] Süleyman Tekir, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Jandarma: Kuruluş Teşkilat ve Mücadele (1903-1938), Timaş Yayınları, İstanbul, 2020, s.34

[3] Süleyman Tekir, age, s.45

[4] Kemal H.Karpat, İslamın Siyasallaşması, Timaş Yayınları, İstanbul, 2019, s.144 (7.Baskı)

İkinci Bölüm: Mahkeme-i Adalete Duhûl Edilen İlk Kapı “Jandarma” (2) Sivil Jandarma