Mersin Polisevi Saldırısı

PKK mı AKP’yi Tuzağa Getirdi Yoksa Fidan-Soylu Hesaplaşması mı?

Ülke neresinden tutsanız elinizde kalıyor!

Neye üzüleceğimizi bilemediğimiz zamanlar yaşıyoruz.

Mersin’deki terör saldırısında bir kez daha “memleketin güvenliği kimlere emanet?” dedirtecek olaylar yaşandı.

İki teröristin elini kolunu sallayarak uzun namlulu silahlar ve içi bomba dolu sırt çantalarıyla Polisevi’ne kadar gelmelerine ve bir polisimizi şehit ederek ortalığı savaş alanına çevirmelerine mi yanalım?

Ayakkabı numaralarına kadar bütün teröristleri takip ettiğini söyleyenlerin, sıcağı sıcağına olay yerinde paramparça olmuş terörist bedenlerinden “kimlik tespiti” yaptıklarını zannederek yanlış bir teröristin adını olayın faili diye açıklamalarına mı?

Yoksa daha Şehidin cenazesi kalkmadan, iktidar medyasında olayın faili olduğu zannedilen teröriste, ana muhalefet partisinin 10 yıl önce yayımladığı “Tutuklu Gazeteciler Raporunda” gazeteci diye sahip çıktığı iddialarının üzerinde tepinilmesine mi?

Yine aynı dakikalarda, hukukun üstünlüğü hassasiyetini bir kenara bırakan bazı CHP yetkililerinin, “Adı geçen terörist AKP tarafından dördüncü yargı paketiyle “Çözüm Süreci” devam ederken serbest bırakıldı” mealindeki açıklamalarına mı üzülelim?

Yoksa saldırıyı gerçekleştiren teröristlerin isimlerini PKK yayın organlarından öğrenmemize mi?

Daha bir ay önce, “Teröristler yurtiçinde kıpırdayamıyor” diyen İçişleri Bakanının teröristlerin Münbiç’ten bir paramotor ile havalandıklarını ve 12-13 saat uçarak Tarsus’a geldiklerini, oradan da bazı vatandaşlar tarafından “insaniyet namına” olayın gerçekleştiği Mezitli/Tece’ye getirildiklerini söylemesine mi kahrolalım?

Yoksa yüzlerce kilometre mesafeden sınırı geçip Mersin’e gelen teröristlerin, hiçbir şekilde istihbarat ve güvenlik kuvvetlerince tespit edilememiş olmalarına mı?

PKK’nın İktidar’a Tuzağı mı Yoksa Fidan’ın Soyluyu Bitirme Hamlesi mi?

Terör saldırısı sonrası İçişleri Bakanı Süleyman Soylu Mersin’e gelmiş ve olay yerinden yaptığı açıklamada sorulan bir soru üzerine saldırıyı gerçekleştiren teröristin Mersin’i iyi bilen biri olduğunu ve bu nedenle Mersin’in hedef olarak seçildiğini söylemişti.

DNA ya da parmak izi inceleme sonuçlarını beklemeden basına eylemi gerçekleştiren teröristin isminin verilmesi ilk etapta basit bir AKP iş bilmezliği gibi duruyor olabilir.

Hemen akabinde adı açıklanan teröristin CHP’nin 2013 yılında yayımladığı raporda tutsak gazeteci olarak lanse edildiği yönünde havuz medyasında peşi sıra haberler yapılması sonrası ortada farklı bir durum olduğu anlaşıldı. Oluşan bu yeni durum ise akıllara “AKP yine MİT üzerinden PKK’yı siyasi hedeflerine yönelik olarak kullanıyor mu?” sorusunu getirdi.

PKK’nın saldırıyı üstlenmesi ve akabinde yaptığı açıklamayla Süleyman Soylu’yu yalanlaması ve İçişleri Bakanlığı tarafından adı verilen teröristin Mersindeki olayda yer almadığı ve olayı gerçekleştiren teröristlerin farklı iki kadın terörist olduğunu açıklaması kafaları daha da karıştırdı. Yapılan açıklamanın Süleyman Soylu tarafından, öldüğü iddia edilen teröristin “Hayattayım ve görevimin başındayım” şeklindeki ifadelerini içeren bir video ile desteklenmesi ise meseleyi çok farklı bir yere doğru götürdü.

Yeni soru şu: “PKK, AKP’nin olayı CHP ile ilişkilendireceğini bilerek eylemi gerçekleştireceklerine dair MİT üzerinden AKP’ye verdiği isimleri değil de farklı kişileri mi saldırı için görevlendirdi? Bu şekilde AKP iktidarına seçime gidilirken bir tuzak mı kurmak istedi?”  

Yoksa bu PKK’nın tuzağı değil de AKP’nin iç çekişmesi sonucu olarak mı gerçekleşti, yani Hakan Fidan Süleyman Soylu’yu oyuna getirmiş olabilir mi?  

Soylu’nun saldırı sonrası yaptığı “Teröristler Münbiç’ten paramotorla Tarsus’a geldiler” şeklindeki açıklaması da Fidan’a yönelik bir karşı hamle gibi okunduğunda bu ihtimal de hiç yabana atılır gibi durmuyor.

Bunların hepsini zamanla anlayabileceğiz…

Seçime Kadar Her Şehidin Hesabı Sorulmalı

Yukarıda şeytanın avukatlığını yapanlar da dâhil olmak üzere ortaya attığım tezlerin herhangi birinin doğru çıkması ya da meselenin salt bir iş bilmezlik olması bile çok üzücü, ama hepsinden daha üzücü olan ne biliyor musunuz?

Vazifelerini layıkıyla yapmadıkları ya da yapamadıkları için güvenlik güçleri ya da sivil vatandaşlarımızın hayatını kaybetmelerine ya da yaralanmalarına sebep olan iktidar sahiplerinin meydana gelen terör eylemlerinden her zaman siyaseten kazançlı çıkıyor olmaları…

Halkının güvenlik ve refahını sağlamakla yetkilendirilmiş bir iktidar bu görevini yapamadığı halde nasıl olur da bu tarz durumlarda halkın desteğini alır, anlamış değilim.

Hesap sorulması, uykularının kaçırılması ve rahat yüzü görmemesi gerekenler, tabutların üzerlerine koydukları kanlı ellerini yaklaşan seçimleri kazanma hesapları yaparak ovuşturmaya devam ediyorlar…

Bütün şehitlerin hesabı sorulmalıdır, bunda şüphe yok, fakat birileri gariban Anadolu insanının şahadeti üzerinden siyasi kazanç elde etmeye hevesleniyorsa kamuoyunun yaklaşan seçim sürecinde daha uyanık olması ve evlatlarımızın yapay gündemlere kurban gitmesine karşı seslerini yükseltmesi gerekiyor.

Bu nedenle bu olayda olduğu gibi bütün terör saldırılarında gerek taktik gerekse stratejik seviyede bütün zaaflar masaya yatırılmalı, muhalefet bu zaafları topluma duyurmalı, kitlesel iletişim araçları sonuna kadar kullanılmalı ve sorumlular her seviyede kendilerini baskı altında hissederek görev tanımının dışına çıkmamaları ya da basit hatalar yapmamaları konusunda bilinçlenmelidirler. Ancak bu şekilde art niyetli hesaplar yapanlar ortaya çıkacak ve şehitlik kurumu siyasete malzeme edilemeyecektir.

Aksi takdirde birileri o cenaze namazlarında hep kendileri için de şehitlik dileyecek, dualar edecek, gözyaşları dökecek, ama bırakın kendilerini ya da evlatlarını, uzak akrabalarına kadar yakınlarını bile o mukaddes payeye “yaklaştırmamaya” devam edeceklerdir…