Çeyrek Asırdır Resmi Olarak “Terörist” Sayıldıkları Coğrafyada Bozkurtlar (Ülkücüler-5)

Türkiye’de her ne kadar görmezden gelinse ya da üstü kapalı desteklense de Bozkurtların, Avrupa ve ABD’de alınan bazı yasaklama kararlarına ya da açılan soruşturmalara konu edilmesiyle açık bir “tehdit” olarak kabul edildiğini önceki yazılarımızda gözler önüne sermeye çalışmıştık. Bu yazımızda ise, ülkücüler hakkındaki tehdit algısını bir adım öteye götürerek bu oluşumu 1995’den günümüze kadar resmi olarak “terörist” olarak kabul eden Azerbaycan ve Kazakistan gibi Orta Asya ülkeleri ile Orta Doğu’daki genel duruma göz atacağız.

Azerbaycan’da Bozkurtlar Destekli Darbe Girişimi

Ülkücülerin ya da diğer adıyla Bozkurtların dünyada bir tehdit unsuru olarak görülmeleri yeni bir durum değil. İlk olarak 1995 yılında Azerbaycan devleti kendi birlik ve bütünlüğüne kast ettiği gerekçesiyle bu oluşumu ülke genelinde yasakladı. 1988 ile 1994 yılları arasında cereyan eden Dağlık Karabağ savaşında, Azerbaycan için savaşan Bozkurtların adı 1995 yılında gerçekleştirilen ve “Bakü Darbesi” olarak da anılan başarısız darbe girişimine karıştı. Aslında bir başka bağımsız ülkede yaşanan bu girişime adı karışan sadece ülkücüler değildi.

Ülkücüler, devlet içinde yerleşmiş derin yapıların maşaları olarak önceleri Türkiye coğrafyasında provasını yaptıkları eylemlerini sınır ötesinde tatbik edecek, bunun sayesinde ise Türk derin devleti ya da Türk hükümeti bir başka bağımsız ülkede hem de “kardeş Azerbaycan’da” hükümeti değiştirecekti. En azından birilerinin planı bu şekildeydi.

Azerbaycan Özel Amaçlı Polis Birimi Komutanı Albay Rövşen Cavadov ve beraberindeki bir grup Azeri asker tarafından organize edilen ve daha sonra Ergenekon iddianamesinde ifşa edilen Susurluk Raporu’nun sansürlenen 12 sayfalık bölümünde yer alan bilgilere göre Türkiye’den geniş bir bürokrat desteğiyle şekillenen bu girişim, ülkücülerin devletin “pis işlerinde” devletle birlikte devlet adına oynadıkları rolü ortaya koyması açısından önemli ipuçları veriyor. Söz konusu raporda dönemin Başbakanı Tansu Çiller ve Türkî Cumhuriyetlerden sorumlu Devlet Bakanı Ayvaz Gökdemir’in, Azerbaycan Büyükelçisi Altan Karamanoğlu, MİT müsteşarı Ertuğrul Güven, Elçilik Din Müşaviri Abdülkadir Sezgin ve Askeri Ataşe Engin Alan’ın darbeye doğrudan ya da dolaylı bir şekilde destek verdikleri belirtiliyor. Bunlarla birlikte dönemin Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar’ın, daha sonra terfi ederek Tuğgeneral olan Veli Küçük’ün ve Abdullah ÇatlıKorkut Ekenİbrahim Şahin ve Ayhan Çarkın gibi kişilerin de bu başarısız darbe girişimine adları karışmıştır.

Yukarıda isimleri geçen bazı şahısların da içinde yer aldığı bir ekip tarafından, darbe girişiminden üç ay önce, 12 Aralık 1994 tarihinde Türkiye’den Bakü’ye yüklü miktarda silah ve cephane götürüldüğü ve Azerbaycan’da 60 kişilik özel bir birliğin eğitildiği de ortaya çıkan bilgiler arasında.

Ülkücülerin tıpkı meşhur 1 Mayıs olaylarında ya da Maraş hadisesinde olduğu gibi maşa olarak kullanıldığı bu darbe girişiminde, aktörler “Türkiye’nin Orta Asya çıkarlarına daha uygun olduğu” gerekçesiyle dönemin Azerbaycan Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev’i görevden alıp yerine Ebulfez Elçibey’i getirmeyi hedefliyordu. Azeri ve Rus istihbarat birimleri durumu önceden fark etmelerine rağmen herhangi bir tepki vermeden gelişmeleri takip etmişlerdir. Durumun kötüye gittiği anlaşıldıktan sonra B Planı devreye sokulmuş, MİT’in telkiniyle dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in darbeyi Haydar Aliyev’e bizzat bilgi vermesiyle Türk tarafı olaydan sıyrılmaya çalışmıştır.

Aliyev’in bastırdığı başarısız darbe girişimi, 400 civarında insanın hayatına mal olmuştur. Uluslararası arenada Türkiye’nin başka bir ülkenin iç işlerine karıştığı ve ülkücülerin bir maşa olarak kullanıldığı bu olay diplomasi tarihimize kara bir leke olarak geçmiştir.

Kazakistan Ülkücüleri Terör Örgütü Listesine Aldı

2005 yılına gelindiğinde ise Bozkurtlar bu sefer Kazakistan’da terör örgütleri listesine alındı. Kazakistan Cumhuriyeti Yüksek Mahkemesi’nin 15 Mart 2005 tarihli kararına göre “Bozkurtlar” (Kazak makamların yazdığı şekilde: Boz Gourde), ülkenin resmi kayıtlarında “terör örgütü” olarak anılıyor. Kazakistan Devletinin bu tutumunun arkasında Azerbaycan örneğinde olduğu gibi Orta Asya ve özelde Kazakistan’da soydaşlık bağı üzerinden yayılmacı amaçları ihtiva edecek gayretlerin önüne geçmek olduğu söylenebilir.

Kazakistan Kültür ve Spor Bakanlığı’na bağlı Din İşleri Komitesi tarafından Bozkurtlar ile ilgili yayınlanan raporda ülkücülerin geçmişte birçok siyasi suikastın faili olduğu belirtilirken, Taksim Meydanı’ndaki 1 Mayıs kutlaması ile ilgili olarak “Mayıs 1977’de İstanbul’da “Bozkurt” teröristler barışçıl bir gösteriye ateş açtı. Saldırı sonucu 40 kişi öldü” ifadeleri de yer alıyor.

Kazakistan’da 16 yıldır terörist olarak kabul edilen Bozkurtlar, Turancılık ideolojisi nedeniyle Kazakistan egemenlik haklarına karşı bir tehdit olarak görülüyor. Bununla bağlantılı olarak Kazak devleti bozkurtların “tek bir Türkî devlet oluşturma hedefi içinde Kazakistan’ın da yer aldığı” kabulünden hareketle uzun yıllardır ülkücülerin faaliyetlerini ülke genelinde yasaklamışlardır.

Suriye ve Lübnan İç savaşları ve Orta Doğu’da Ülkücüler

Orta Asya’da yaşananlardan ders çıkarılmamış olacaklar ki ülkücülerin benzer maksatlarla Orta Doğu’da da aktif olarak yer aldıklarını ve özellikle 2011 yılından itibaren Suriye ve Lübnan’da patlak veren iç savaşlarda gayri resmi olarak bağımsız devletlerin topraklarında boy gösterdiklerini görüyoruz. Türkiye’de MHP İlçe Başkanı ya da Ülkü Ocakları başkanı gibi siyasi görevlerde aktif olarak bulunan kişilerin de aralarında olduğu yüzlerce ülkücünün MHP Genel Merkezi’nin bilgi ve talimatı dâhilinde o bölgelerde proxy (vekil) savaşçılar olarak yer aldıklarını, oradaki “tugay” adı altında örgütlenen gayri nizami silahlı birliklere öncülük ettiklerini, bu kişilerin sosyal medya hesaplarından yaptıkları cüretkâr paylaşımlardan öğreniyoruz.

Yine aynı süreçte Suriye sınırında Türk jetleri tarafından sınır ihlali yaptığı gerekçesiyle düşürülen Rus uçağının pilotu o dönemde Suriye’de savaşan ülkücü Alparslan Çelik’in liderliğindeki “tugay” tarafından linç edilerek Rusya ile Türkiye arasında gerilimin üst seviyelere çıkmasının sebeplerinden biri olmuştu.

MHP bünyesinde siyaset yapan bu insanların şahsi inisiyatifi ya da MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin emriyle başka bir bağımsız ülke topraklarında Türk bayrağı ve üniforması altında gayri resmi faaliyetlerde bulunması ve devleti diplomatik anlamda zora sokacak eylemlere karışması ancak devletin varlığını ve dış güvenliğini tehlikeye atmakla açıklanabilir. Zira Rusya, bu olaylardan sonra devlet yetkililerinin tüm uyarı ve “ricalarına” rağmen Suriye topraklarında Türk askerini defalarca bombalamış ve onlarca vatan evladının o topraklarda şehit olmasına neden olmuştur.

Bitirirken…

Türkiye dışındaki birçok ülkede varlığını sürdüren, demokrasi ve hukuk ilkelerine bağlı ülkelerde faaliyetlerini “şiddet kullanmak” ve “ırkçı söylemlerle” sınırlayan, fırsatını bulduğu ya da iklim müsait olduğunda ise ülkelerin yönetimini değiştirmeye varacak şekilde gizli ajanda sahiplerinin emrinde paramiliter bir güç unsuru olarak varlık gösteren ülkücüleri, nam-ı diğer bozkurtları inceledik.

Gerek Türkiye’de gerekse uluslararası arenada genel olarak faaliyetlerine, karanlıkta kalan konumlarına ışık tutmaya çalıştığımız ülkücülerin durumunu ve gittikleri yolun varacağı muhtemel noktayı yine kendi liderleri MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin 2015 yılında söylediği şu sözleri buraya alıntılayarak sözümüzü bitirelim: “… Şiddet ağır bir taş gibi ayaklarımıza bağlandı, felç gibi bedenimizi sardı, nitekim hepimizi korkunç bir girdaba doğru çekiyor.”