AKP’de Taht Oyunları

Milli Savunma Bakanı neden doğrudan sorumluluğunda olmayan İç Güvenlik, Kürtler ve Hatay konularına ilişkin açıklama yapar?

İçişleri Bakanı neden kapsayıcı şekilde Ekonomi, Hukuk ve Dış Politika ile ilgili beyanat verir?

Bu soruların cevaplarını bilmiyorsanız ve bu açıklamaları yapan şahısları birazcık tanıyorsanız yakın tarihimizin ilk gerçek iktidar mücadelesine hazır olmalısınız.

AKP içerisinde vuku bulacak taht oyunlarını izlemeye hoş geldiniz…

Türkiye siyasetine son 20 yıldır neredeyse tek başına yön veren AKP ve Erdoğan artık ciddi bir yol ayrımına geldi. Bugüne kadar diğer siyasi partileri bile kendileri dizayn ettiler, yönetimlerine yön verdiler. AKP içerisinde ise göstermelik birkaç seçim dışında demokratik bir dönüşüm yaşanmadı. Erdoğan kimi istiyorsa onu milletvekili, bakan, başbakan hatta Cumhurbaşkanı yaptı. İstemediği kişileri ise parti için ne kadar gerekli olursa olsun, parti tabanı tarafından ne kadar sevilirse sevilirsin bir şekilde uzaklaştırdı. Şimdi ise devran döndü ve değişim sırası kendi partilerine geldi. Çünkü herkes artık biliyor ki Erdoğan çok hasta ve AKP her alanda yaptığı hatalarla ülke siyasetindeki çoğunluk hissesini kaybediyor.

Erdoğan Sonrası Dönem Hazırlıkları Başladı Bile

Erdoğan’ın hastalığının seviyesini bilmiyoruz. Bu yüzden ne kadar daha bu makamda kalabilir tahmin etmek zor. Fakat şu tahmini yapmak kolay. Erdoğan’ın önünde iki yol var. Ya sonuna kadar partisinin başında kalacak ve kendisi ile birlikte partisinin de sonunu getirecek. Hatta belki ülkenin de… Ya da mevcut adaylardan birisine koltuklarını devredecek ve alacağı güvenceyle son zamanlarını siyaset dışında geçirecek. Bizim kadar o da biliyor ki kendisinden sonrası için hazırlıklar ve adaylar hamleleri başladı. Eğer yeterince hızlı davranırsa bu taht kavgasını o sonlandırır ve varisini seçer. Aksi halde onun yerine gelen veliaht, ibret-i alem için ‘babasını asan adam’ gibi olur.

Açıkçası Erdoğan’ın bu şekilde sessiz sedasız gitmesini istemem. Yaptıklarıyla yüzleşsin, kararlarının sonuçlarını halk kadar olmasa bile o da yaşasın. Zulme maruz bıraktığı, açlığa mahkûm ettiği kitleleri yine de mağlup edemediğini görsün. Aslında ülkesi için her fedakarlığı yapmış bir kahraman olarak değil, ülkesini yıkım ve sefalete götüren kişi olarak kendisini destekleyen milyonların gözünde bile değerini yitirmiş olarak adil bir şekilde yargılansın.

İki Güçlü Aday Dikkat Çekiyor

O halde gelelim Erdoğan sonrası dönemin başkan adaylarına. Bana göre en ciddi adaylar; Hulusi Akar, Süleyman Soylu ve Binali Yıldırım. Elbette başka adaylar da var; Abdullah Gül, Berat Albayrak hatta küçük damat Selçuk Bayraktar.

Önce zayıf adaylardan başlayacak olursak; Erdoğan’ın damatlarının böyle bir arenada neredeyse hiç şansı yok. Hem yaş ve tecrübe olarak zayıflar hem de siyaset arenasında onları destekleyecek çevreleri yok.

Abdullah Gül, görüş ve düşünce olarak Erdoğan’dan neredeyse farksız. Sadece uygulama ve siyasi üslupları birbirine benzemiyor. Her ne kadar parti yapısına uygunsa da Erdoğan, onu tercih etmeyeceğini daha önce de göstermişti.

Güçlü adaylar arasında Erdoğan’ın en güvendiği ve arkasına bakmadan partiyi teslim edeceği kişi Binali Yıldırım’dır. Parti içinde sevilir ve siyasi olarak tecrübelidir. Erdoğan’ın kuyusunu kazmayacak kadar sadık ve kirli geçmişinden dolayı borçludur. Ancak Binali Yıldırım, partiyi yönetecek kadar güçlü bir siyasi karakter olmadığı gibi hem kendisinin hem de ailesinin geçmişinden dolayı sorun yaşanacağı aşikardır.

Erdoğan, Hulusi Akar ve Süleyman Soylu’ya baktığında ise iki tecrübeli tehlike, iki güvenilmez ortak ve iki güçlü lider adayı görüyordur. Bir tarafta başında bulunduğu orduyu hallaç pamuğu gibi dağıtan, içeride ve dışarıda güvenilmez hale getiren, Erdoğan’ın isteyene kiraladığı bir paralı askerler grubuna dönüştürdüğü eski asker yeni siyasetçi Hulusi Akar.

Diğer tarafta emrindeki iç güvenlik kurumlarını suç örgütlerinin koruması yapan, işkence ve kötü muameleyi alenen teşvik eden, uyuşturucu trafiği kuran ve yöneten, eski demokrat yeni otokrat Süleyman Soylu. Birisi askeri gücü kontrol ederken diğeri iç güvenliğin başındaki isim. Birisi ABD ve Avrupa’nın güvendiği, gelecek gördüğü, Erdoğan sonrası için hazırladığı isimken, diğeri Ulusalcıların ve Rusya’nın.

Hulusi Akar, dış ilişkiler konusunda şu an AKP içindeki en donanımlı politikacı. Entelektüel birikimi diğerlerine nispetle yüksek ve uluslararası dengeleri diğer adaylara oranla daha iyi bilen, bürokrasiyi rahatlıkla kontrol edebilecek, ülke dışından bakılınca siyasi sicili de en temiz aday. (Tabii ki 15 Temmuz dışında.)

Süleyman Soylu, siyasi olarak hızlı manevralar yapabilen, genç ve dinamik, tabandaki kriminalize olmuş kesim tarafından oldukça sevilen, dış politika konusunda Erdoğan’ın izinden gidebilecek dışa kapalı toplum yapısına müsait bir politikacı. Selefi kadar acımasız ve demir yumruk bir yönelimi olduğu için doğu bloğu ülkelerin destek vereceği aday olabilir.

Hem Hulusi Akar hem de Süleyman Soylu çoktan harekete geçmiş durumda. Üstünlüklerini, becerilerini ve sadakatlerini ispat etmek için her gün yeni bir icraat bulmayı, çoğu zaman yeni suçlara bulaşmayı göze alıyorlar. Uhdelerinde olmayan konularda ve uzmanlıkları dışındaki alanlarda açıklama yapıyorlar, dikkat çekmeyecek şekilde birbirlerinin eksiklerini açığa vuruyorlar.

Taht kavgalarının olduğu ülkede en çok zararı vatandaşlar görür. Devletlerin yıkılma hikayeleri genelde taht kavgalarının olduğu dönemlere denk gelir.

Sonucu Dış Politika ve Ekonomi Belirleyecek

Erdoğan varisini seçerse olası taht kavgalarını önlemiş olur. Çünkü varisini seçmeden gidecek olursa hem partiyi hem de ülkeyi kanlı günlerin beklediğini görmek zor değil. Gerçek şu ki varisini seçse bile bazı kıyımların önünü alamaz. Malum, tahtın yeni sahibi teamüller gereği kardeşlerini boğdurmak zorunda kalabilir. Yani günümüze bakan yanıyla siyaset sahnesinden silmek, en azından AKP’den uzaklaştırmak isteyecektir. Ne diyelim ülkeye zarar vermedikleri sürece benim için bir sakıncası yok. İktidar savaşının adil ve centilmence olmayacağı ise zaten adayların kişilik ve karakterlerine bakıldığında net olarak görülüyor.  

Mümkünse bu savaş AKP iktidardan düştükten sonra gerçekleşsin. Lakin AKP iktidardan düşerse bu isimleri AKP çatısı altında tutacak bir güç yok. Partiye sonradan katılan ve gemiyi ilk terk edecekler arasında yer alan kişilerin, partinin sıradaki lider adayları olması da ayrı bir ironi aslında…

Şahsi kanaatim, sonucu ülkenin dış politika ve ekonomisindeki gidişat belirleyecek. Mecburen ABD’ye ve Batı’ya yanaşan dışa açık bir ekonomi modeli mi yoksa  toplumu açlığa mahkum edecek Çin ekonomi modeli mi kazanacak?

Öyleyse taht oyunları başlasın…