Erdoğan’a Yetecek Kadar Adil Bir Seçim

Irak’ın devrik lideri Saddam Hüseyin ile onu yargılayan mahkemenin başkanı arasında geçen o meşhur diyaloğu birçoğumuz bilir. Mahkeme salonunda adil yargılanmak istediğini söyleyen eski lidere verilen cevap diktatörlerin sonu bakımından dikkat çekicidir.

– Bunlar senin çıkardığın yasalar…

Ergenekon ve Cemaat davalarında yargılanan birçok kişi ülkenin içinde bulunduğu adalet ortamının verdiği güvensizlik nedeniyle, tutuklanma ihtimalini de göz önünde bulundurarak yurtdışına çıkmak ve iltica etmek durumunda kaldı.  Yurtdışına çıkan kişilerin hemen hepsi suçlu olduklarına inandıkları için değil, masum olduklarına inandıkları ve mevcut hukuk sisteminde masumiyetlerini ispatlasalar dahi hapse girecekleri hatta işkence görebilecekleri için bu yolu tercih etmek zorunda kaldı.  

Suçsuz olduğunu bildiği halde hapse girmemek için insanın neleri göze alabileceğini çok iyi biliyorum. Yaşadığım süreçte yakın çevremden hapse girme ihtimali olan sadece bendim, sağlıklı ve kendi ihtiyaçlarımı görebilecek durumdaydım, üstelik üst sınırdan ceza alsam bile hapis müddeti ömür boyu sürmeyecek bir miktardı. Süresi ve şartları ne olursa olsun kimsenin dört duvar arasına girip, özgürlüğünü kısıtlamayı göze alacağını sanmıyorum.

Sonunu Düşünen Kahraman, Düşünmeyen Siyasetçi Olamaz

Mesleğinden olmuş ve sosyal hayatı zora girmiş biri için durum böyleydi. Acaba dünyanın sayılı zenginleri arasında yer alan, işlediği suçlar itibariyle adil bir yargılama sonunda bir daha gün yüzü göremeyeceği belli olan, yaklaşık çeyrek yüzyıldır el üstünde tutulup teveccüh gören, kendi işlerini yapamayacak yaşta ve hastalıkları olan, verilecek cezalardan kendisi ile beraber tüm çevresi de etkilenecek birisi sonunu bile bile yargılanmayı göze alır mı?

Günümüz siyasetinde temel amaç maalesef toplum yararına hizmet üretmekten ziyade şahsi çıkar uğruna önemli pozisyon elde etmektir. Politikacılar da bu nedenle kendi istikballerinin peşinde koşarlar. Siyaset arenasında kendi ikbali için her yola girebileceğini kendisi ifade eden ve hukuki zemine oturmayan çok fazla icraatı bulunan bir siyasetçinin sonunu hesaba katmadan seçimlere girmesi ve kaybettiği an sessiz sedasız kenara çekilmesi mümkün mü?

Aslında yazımızın konusu yaklaşan seçimler ve Erdoğan’ın muhtemel mağlubiyeti. Konuya giriş biraz uzamış olsa da seçimin muhtemel sonuçları açısından değerlendirildiğinde aklıma ilk gelen soru bu.

17 – 25 Aralık soruşturmaları, MİT Tırları davaları, 15 Temmuz süreci ve sonrasında yaşananlar, usulsüz ihaleler, açılım süreçleri vb. çok ciddi suçlar sayılmadığında bile bir ömür hapiste kalmasını gerektirecek suçları işlediği bilinen bir gerçek. Hatta bir dönem bazı hâkim ve savcıların Erdoğan sonrası dönem için yargılamalara konu delil ve dosya hazırladığı haberlere yansımıştı. Yakın çevresinde alanında uzman birçok hukukçu bulunan Erdoğan elbette işlediği hangi fiillerin suç olduğunu, sonuçlarının neler olacağını muhakkak biliyordur. Buna rağmen en basit ihalede bile usulsüzlük yaparak fütursuzca suç işliyorsa muhakkak güvendiği sağlam dayanakları olmalı. Ne de olsa minareyi çalan kılıfını hazırlar.

Erdoğan’ın en büyük güvencesi, defalarca elemeye tabi tuttuktan sonra kendisine sadık kişilerden kurduğu güvenlik ekibi, dar danışma kadrosu ve her şartta onu destekleyecek olan birçok gerçeğe kapalı halk kitlesi. Parti içinde önemli görevleri yürüten yetkililer, milletvekilleri ve bakanlar bu gruptan sonra geliyor. Ardından da Erdoğan tarafından finanse edilen gruplar ve suça bulaşmış bürokratlar geliyor. İş adamları, sporcular ve sanatçılar sadece çıkar odaklı yakınlaşırlar ve hiçbir sadakatleri yoktur.

Muhalif parti liderlerinin bile temel seçim taahhüdü haline gelen Erdoğan ve çevresinin yargılanma meselesi hakkında Erdoğan’ın hesap yapmaması ve muhtemel olumsuz sonuçları göz ardı etmesi mümkün değil.

Devletin Tüm İmkanlarını Kullanarak Seçime Girmek

Ölüm kalım seçimine, devletin bütün gücünü arkasına alan, kendi oluşturduğu yargı, emniyet ve seçim kadrolarının desteği olan, en olumsuz durumda ülkeyi savaş alanına çevirecek terör örgütlerini ve silahlı paramiliter güçleri kontrolünde bulundurarak girecek olan siyasi iktidarın, seçimi kaybetme olasılığını veya kaybedeceği seçime girme ihtimalini görmüyorum.

Beni asıl düşündüren şu ki; muhalefetin, yaklaşan seçimlerin gayet demokratik bir ortamda ve hukuki zeminde geçeceğine olan sınır tanımaz optimist tavırları. Muhalefetin gerek geçmiş seçimlerde yaşananları gerek de Erdoğan ve çevresindeki siyasilerin zorda kaldıkları zaman yapacaklarının sınırı olmayan politik karakterlerini hiçe sayarak seçime hazırlanmaları bende şüphe uyandırıyor. Çünkü böyle bir durumda ya çok saf ve bulundukları siyasi atmosferi bilemeyecek kadar toy olduklarını düşünmemiz gerekiyor ya da daha fenası gerçekten demokrasi varmış rolü yaparak kendilerine güvenen halkı kandıracak ve cebren kurulmuş demokrasi görünümlü otokrasiye örtülü onay vermiş olacaklar. Elbette muhalefet için seçimin adil olması çok önemli ama bu adalet sanırım Erdoğan’ın izin verdiği ölçüde olacak. Ve yine sanırım birkaç zayıf itiraz dışında bu adaletsizliğe sessiz kalınacak.

Bu duruma karamsarlık, art niyet ya da muhalefeti iyi tanımak diyebilirsiniz. Bana ikinci seçenek daha olası geliyor. Önceki seçimlerde yapılanları unutmak mümkün değil. Mühürsüz oy pusulalarının sayılması, olmayan ve ölmüş kişiler adına oy kullandırılması, seçim sonuçları netleşmeden “Atı alanın Üsküdar’ı geçmesi”, rakibin kazandığı seçimin “Hiçbir şey olmasa bile bir şey olduğu” için yenilenmesi gibi birçok olay yaşandı ve hepsi sineye çekilerek demokrasinin gereği buymuş gibi davranıldı.

Z Kuşağı Faktörü

Her fırsatta çok önemli olduğunun vurgusu yapılan, hayat-memat meselesi haline gelen seçimler öncesi Erdoğan’ın muhtemel adımları ve muhalefetin davranışlarına ilişkin bazı tahminlerim var, ancak bu yazımıza sığmayacak bir konu olduğu için daha sonra bu konuya değinmeyi düşünüyorum.

Seçim sonuçlarının (eğer seçim yapılırsa) sandığa yansımasında en önemli pay şüphesiz şimdiki adlandırmayla Z Kuşağı denilen genç nesle ait olacaktır. Erdoğan’ın yakın çevresinde olmasa da çevresindeki kişilerin çocukları ve torunları arasında da bu kuşaktan gençler var. İktidar yakın çevresinden bekliyor mudur bilemem ama güvenilir çevrenin Z Kuşağı bile beklenmedik bir sürpriz yapabilir. 

Sonsöz

Saddam Hüseyin mahkeme heyeti ile tartışmasından sonra salondan çıkarılma cezası almıştı. Çıkmadan önce onu dışarı gönderen mahkeme başkanına şu sözlerle sitem etmişti:

– Senin babanı ben Emniyet Müdürü yaptım. Sırt bölgesinde bir yara çıkmıştı ve onu ben ameliyat ettirdim.