İklim krizi: Meclis’in taslak iklim raporuna göre Türkiye’de 2099’a kadar yaz sıcaklığındaki artış 6 dereceyi aşabilir, yağışlar yüzde 60 azalabilir

TBMM Küresel İklim Değişiklinin Nedenlerini ve Alınacak Önlemleri Araştırma Komisyonu, taslak raporunu tamamladı. İklim değişikliğinin nedenlerinin ve Türkiye’ye etkilerine ilişkin değerlendirmelerin yer aldığı raporda, iki farklı senaryoya göre yüzyılın son çeyreğinde (2071-2099) Türkiye’de yaz aylarında sıcaklıklar 6 dereceye kadar artabilir. Yağış miktarlarında ise aynı dönemde yüzde 60’lık azalmalar görülebilir.

Raporda, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda Meclis gündemine getirileceğini açıkladığı Paris İklim Anlaşması’nın, “Türkiye’nin yeşil dönüşüme yönelik uluslararası finansman gereksinimi de dikkate alınarak değerlendirilmesi, net sıfır emisyon hedef yılının belirlenmesi, anlaşmaya taraf olunması halinde de Ulusal Katkı Beyanı’nın (NDC) hazırlanması” istendi.

Komisyon’un taslak raporuna BBC Türkçe ulaştı. Raporun son rötuşlar sonrası yeni yasama yılında TBMM Başkanlığı’na sunması planlanıyor.

680 sayfalık taslak raporda, Türkiye’nin yüzyılın ortaları ve son çeyreğinde karşı karşıya kalacağı kuraklık tehlikesi, doğal afetler ve iklim değişikliğinin tarım ve bitki örtüsü üzerindeki olası sonuçlarına ilişkin saptamalara yer verildi.

TBMM Genel Kurulu

Türkiye için iklim senaryoları

Raporda küresel iklim modelleme çalışmalarını yürüten Uluslar arası Bilim Konseyi (ISC), Dünya Meteoroloji Teşkilatı (WMO) desteğiyle kurulan Dünya İklim Araştırma Programı (WCRP) çerçevesinde yapılan iklim modellemeleri ve senaryolarına göre Türkiye’nin 2099 yılına kadar sıcaklık, yağış miktarı, bölgesel mevsimsel kriterler dikkate alınarak iklim projeksiyonlarına da yer verildi.

Türkiye için Hadley Küresel Çevre Modeli, Max Plank Meteoroloji Enstitüsü Küresel Modeli ve Jeofizik Akışkanlar Dinamiği Laboratuvarı Küresel baz alınarak “Temsili Kontrasyon Rotaları” doğrultusunda iki senaryoya göre olası artışlar hesaplandı.

2016-2040 Hadley Hadley Küresel Çevre Modeli (HadGEM2-ES) modeline göre bu yıllar arasında özellikle yaz mevsiminde Kuzeybatı ve Güneydoğu bölgelerinde 2-3 derece artış beklenirken, kış mevsiminde bu artış miktarı genel olarak 1-1,5 derece olarak hesaplandı.

İkinci ve üçüncü modellere göre ise (Max Plank Meteoroloji Enstitüsü Küresel Modeli ve Jeofizik Akışkanlar Dinamiği Laboratuvarı Küresel Modeli) göre ise ısınmanın genellikle 0,5-1,5 derece arasında olacağı, ilkbahar ve yaz aylarında Kıyı Ege’de 1,5 derecenin üzerinde bir ısınmanın olacağı öngörüsüne verildi.

2041-2070 periyodunda birinci modele göre yaz mevsiminde sıcaklık artışı 2-3 dereceyken, kış mevsiminde Doğu Akdeniz’de 2-3, diğer bölgelerde ise 1,5-2 derecelik artış öngörüldü.

BBC

2071-2099 senaryosu: ‘Yaz sıcaklığı 6 derece artabilir’

Rapora göre sıcaklıklar yüzyılın son periyodunda ise 6 derece kadar artabilir:

“Sıcaklıklarda bütün yurtta kış mevsiminde 2-4 derece arasında artış; ilkbahar, yaz ve sonbahar mevsimlerinde ise ülke genelinde 5 dereceyi, Ege ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde ise 6 dereceği aşan artışlar öngörülmektedir.

“Türkiye genelinde ortalama sıcaklık değişiminde 2021-2099 döneminde yıllık 1 ila 6 derece artma olması öngörülmektedir. İlerleyen periyotlarda değişim artış yönündedir.”

DHA

‘Yağışlar azalacak’

Raporda Türkiye’deki mevsimsel yağış senaryolarına göre de projeksiyonlar hazırlandı. Buna göre 2016-2040 dönemi için sonbahar ve yaz mevsimleri başta olmak üzere yurdun büyük bölümünde yağış azalacak. 2041-2070 döneminde ise Karadeniz Bölgesi’nin doğusu hariç kalan kısımlarda azalışlar devam edecek.

2071-2099 projeksiyonuna göre yüzyılın son periyodunda bütün modellere göre yurt genelinde azalışlar yaşanacak.

Azalışların ilkbaharda yüzde 20-50 aralığında, yaz mevsimlerinde ise yüzde 60’lara varabileceği öngörüldü.

BBC

‘En fazla sıcaklık artışı Fırat-Dicle havzasında yaşanacak’

Raporda, Türkiye’nin baz aldığı iki senaryoya göre havzalarda da sıcaklıklar artış eğiliminde. Artışlar 2016-2040 dönemini kapsayan ilk periyotta 1-1,5 derece civarındayken, 2041-2070 periyodunda 2-2,5 civarında. 2071-2099 periyodunda ise 3,5 derecenin üzerinde görülüyor. En fazla artışın ise 2071-2099 periyodunda 4-4,5 derecelik artışla Fırat-Dicle havzasında olacağı vurgulanıyor.

Yağış projeksiyonları incelendiğinde Türkiye genelinde bütün periyotlarda toplam yağışlarda azalma öngörülüyor.

Asi, Doğu Karadeniz ve Çoruh havzalarında ilk iki periyotta, Van Gölü ve Aras havzalarında da sadece ilk periyotta artış görülmesi bekleniyor.

En fazla azalışın Batı Akdeniz, Burdur ve Antalya havzalarında ve yüzde 30’ların üzerinde olacağına dikkat çekiliyor.

‘Sıcaklık dalgalanmaları tarımsal ürünleri tehdit edebilir’

Raporda, yaz mevsimi uç sıcaklık değerlendirmesine yer verildi.

Buna göre birinci senaryoya göre 2071-2099 döneminde uç sıcaklıklar 27-31, ikinci senaryoya göre ise aynı dönemde 32-35 dereceyi bulabilecek. Raporda, bu durumun daha şiddetli sıcak hava dalgaları ile daha sık karşı karşıya kalınabileceğini gösteriyor:

“Ortalama sıcaklıklardaki bu değişim, tropik günlerde ülke genelinde daha fazla merkezde ve daha fazla sayıda gerçekleşeceğini, uç sıcaklıkların görülme ihtimalinin yükseldiğini, daha şiddetli ve daha uzun süreli sıcak hava dalgaları ile daha sık karşı karşıya kalabileceğimizi göstermektedir.

“Aynı zamanda sıcaklıklardaki bu değişim tarımsal ürün deseni üzerinde de ciddi değişikliklere sebep olacağı düşünülebilir.”

DHA

‘Ankara ve İstanbul’da şiddetli yağışlar artacak’

İklim değişikliği ile sellere neden olan şiddetli yağışların artacağı vurgulanan raporda, Ankara ve İstanbul’da “şiddetli yağış” tahminine de yer verildi.

Buna göre Ankara’da 2021-2099 döneminde yağışlı gün sayısı 6 ile 10 gün arasında olacağı öngörülüyor.

İstanbul’da ise aynı dönemde çok şiddetli yağışlı gün sayısı 18-25 gün aralığında artacak ve günlük maksimum yağış miktarı 94-125 milimetre aralığında olabilir.

DHA

‘Akdeniz ve İç Anadolu kuraklıktan daha fazla etkilenecek’

Rapora göre Türkiye, 1998 yılından itibaren 2011 yılı hariç ortalama sıcaklıkta artış yaşıyor.

1971-2020 dönemi baz alınarak yapılan ölçümlere göre 2010 kayıtlardaki en sıcak yıl olurken, 2018 yılı en sıcak ikinci, 2020 yılı ise en sıcak üçüncü yıl oldu. Söz konusu dönemde en soğuk yıl ise 1992 olarak kayıtlara geçti.

Aynı dönemde en kurak yıl 2008 olurken, 2009 en nemli yıl oldu. Son 50 yıl içerisinde 16 yıl değişen şiddetlerde nemlilik gözlenirken, 15 yıl değişen şiddetlerde kuraklık kaydedildi.

Rapora göre 1 yıl olağanüstü, 2 yıl çok şiddetli, 2 yıl şiddetli, 8 yıl orta kurak, 2 yıl hafif kuraklık gözlendi.

Türkiye’nin dünya üzerinde kuraklığın sürekli tehdit oluşturduğu “yarı kurak” iklim kuşağında yer aldığı kaydedilen raporda, 2021-2098 dönemi projeksiyonlarına göre “kuraklık şiddet yüzdeliklerinin bir üst kuraklık sınıfına doğru kayma eğilimi göstereceği” ve bunun bazı bölgelerde daha fazla hissedileceği vurgulandı:

“Türkiye, küresel ısınmanın muhtemel etkileri açısından, risk grubu ülkeler arasında yer aldığı, gelecekte özellikle Akdeniz ve İç Anadolu bölgelerimizin iklim değişikliğinden daha çok etkileneceği tahmin edilmektedir.

“Tarımsal kuraklığın olumsuz etkilerini azaltılması, kuraklık olmadan önceki dönemlerde alınacak tedbirler ve kuraklığın yaşandığı dönemlerde yapılacak doğru planlamalarla mümkündür.”

İklim değişikliği tarımı da vuruyor

İklim değişikliğinin bitkisel üretimde değişiklik ve verim kayıplarına yol açmasının yanı sıra hayvancılığı da olumsuz etkilediği vurgulanan raporda, 34 derecenin üzerinde her 1 derecelik artışın hayvan dengesini bozarak et ve süt üretiminde kayıplara yol açacağına işaret edildi.

Bitkisel üretiminde yapılan verim çalışmalarında Hadley İklim Modeli’ne göre 2050 yılında Türkiye’nin 7 coğrafi bölgesinde 5 temel üründe; buğdayda yüzde 7,58, mısırda yüzde 10, ayçiçeğinde yüzde 6,35, pamukta yüzde 2,19 gibi verim azalmaları olacağı öngörüsüne yer verildi.

Projeksiyonlara göre 2050-2080 arasında incir üretimi ise yüzde 9 ile 14 oranlarında azalacak.

Paris İklim Anlaşması

‘Su ve İklim Kanunu çıkarılmalı, Paris Anlaşması değerlendirilmeli’

Komisyon raporunda, küresel iklim değişiklieğinin etkileini azaltmak ve önlemek için ise 96 ana başlık altında yapılması gereken yasal düzenleme ve çalışmalara da yer verildi.

Su, İklim, Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma yasaları çıkarılması önerilen raporda, Türkiye’nin imzaladığı ancak henüz taraf olmadığı Paris İklim Anlaşması’na yönelik durumun da netleştirilmesi istendi.

Bu çerçevede, Türkiye’nin kalkınma hedefleriyle uyumlu bir şekilde Paris Anlaşması’na yönelik pozisyonunun Türkiye’nin yeşil dönüşüme yönelik uluslar arası finansman gereksinimi de dikkate alınarak çok şekilde değerlendirilmesi, net sıfır emisyon hedef yılının belirlenmesi, anlaşmaya taraf olunması halinde de Ulusal Katkı Beyanı’nın (NDC) hazılanması gerektiği vurgulandı.

Raporda yer alan diğer bazı öneriler şöyle:

  • Ülkemizde kullanılan suyun yüzde 77’sinin yani en fazla oranda sulamalarda kullanılıyor olması sebebiyle ülke genelinde suyun kaynaktan tarlaya basınçlı borulu sistemlerle götürülmesi maksadıyla “Damla Sulama Seferberliği” başlatılmalıdır.
  • Su kaynaklarının azalma eğilimine girdiği bir süreçte, yeni sulama işletmelerinin devreye alınması kapsamında küçük ve orta ölçekli tarla sahibi çiftçiler, kendi tarlaları içine sulama suyu ihtiyaçlarını karşılamak üzere “Çiftlik Rezervuarları” kurarak alternatif su kaynakları geliştirmeye yönlendirilmelidir.
  • Yer altı sularının kuraklık, savaş ya da tabii afet durumlarında hızla kullanıma sunulması ve kirlilikten az etkilene avantajı sebebiyle, özellikle acil durumda içme suyunda kullanılması için rezerve edilerek ve korunması gerekmektedir.
  • İklim değişikliğine yönelik atılan adımların kimseyi geride bırakmadan ve adil yönetilmesi için; Ulusal bir Adil Geçiş Mekanizması kurulması ve sosyoekonomik önceliklendirmelerin yapılması gereklidir.
  • İklim değişikliği ile mücadelede, azaltım ve uyum eylemlerine yönelik yatırımların gerçekleştirebilmesi için Ulusal teşvikler ve finans imkanları geliştirmelidir.
  • Madencilik sektöründe madenin yeraltından çıkartılmasından taşınmasına ve kullanımına ve sahanın rehabilitasyonuna kadar bütün süreçlerin mümkün olan en üst seviyede iklim dostu olarak gerçekleştirilmesi gereklidir.
  • Türkiye’nin tamamında, çölleşme, sel, taşkın ve çığ risk alanları ile ilgili ilmi olarak etüt ve envanter çalışmalarına hız verilmeli, veri bankası oluşturularak sürekli izlenmeli ve öncelikli risk alanları tespit ederek projelendirilmeli ve uygulanmalıdır.
  • Korunan alanların farklı kurumlar tarafından yönetilmesinden kaynaklanan sorunların giderilmesi için korunan alan yönetiminin tek çatı altında birleştirilmesi gerekmektedir.
  • Dünyada kabul gören iklim senaryolarına paralel ve geleceğe yönelik, orman ekosistemi içindeki canlı cansız bütün varlıkları gözeten; flora ve faunanın (bitki ve hayvan varlığının) iklim değişikliğine karşı göstereceği davranışlar ile birlikte kuraklık, yangın ve böcek zararları gibi olası tehlikeler hakkında da tahminler yapılabilmesi ve en uygun tedbirlerin alınabilmesi için, iyimser ve kötümser senaryolar hazırlanmalıdır
  • Orman yangınlarıyla mücadele politikasında, orman yangınlarının söndürülmesi çalışmaları ile birlikte özellikle yangını önleyici tedbirler üzerine de yoğunlaşılmalıdır. Orman yangınları ile mücadelede bilgi, teknoloji, araç-gereç, donanım, tecrübe ve insan gücü en etkili unsurlar olup bu unsurların doğru kullanabilmesi için; özellikle yangının söndürülmesinde birinci derece mes’ul olan yangın amiri pozisyonundaki kişiler; bölgeyi tanıyan, yangın söndürmede uzmanlaşmış, mesleki tecrübeye haiz kimselerden olmalıdır.

Kaynak: BBC Türkçe