Benim 15 Temmuzum

15 Temmuz 2021. Bu millete bugüne kadar yapılmış en büyük kahpeliğin 5nci yıldönümü. Sosyal medyada ve hapisteki askerlerin mahkeme ifadelerinde 15 Temmuz sürecine nasıl gelindiğine dair ayrıntılı bilgiler var. (15 Temmuz’dan önce neredeyse haftada 3-4 kez terör alarmı verdirilmesi, toplumsal olaylarda kuvvet kullanılması ile ilgi tasarının 11 Temmuz 2016 günü Meclis’ten geçirilmesi v.b.) Konuya ilgi duyan herkesin bildiği bu hususlar haricinde, o gece ve sonrasında yaşadıklarımı, yani bireysel 15 Temmuz hikâyemi anlatmak istiyorum.

Ben, Jandarma Genel Komutanlığı’nda çalışan sıradan bir subaydım.  15 Temmuz 2016 tarihinde meydana gelen olayla yakından uzaktan bir alakam olmamasına rağmen, darbe soruşturmalarına neden ve nasıl dâhil edildim, bilin bakalım? Ben 10 Nisan 2015 günü İstanbul 2’nci Sulh Ceza Hâkimliğince tutuklandım. Tarihe dikkat etmenizi istiyorum. 15 Temmuz 2016’dan tam 455 gün önce. Yani darbe gecesi Ankara 28.Mekanize Tugay Komutanlığı’nda bulunan Mamak Askeri Cezaevi’ndeki koğuşlardan birisinde, yargılanmakta olduğum Adana MİT Tırları olayı davasından dolayı tutuklu idim. Sonradan katıldığım bir duruşmada aylardır beni yargılayan mahkeme başkanı (Şimdiki Yargıtay Ceza Genel Kurulu Başkanı Eyüp Yeşil) dahi bana 15 Temmuzda nerede olduğumu sordu. Güler misin, ağlar mısın?

Olay gecesi, tutuklu olarak bulunduğum Mamak Askeri Cezaevine birçok rütbeli asker ve er getirildi. O gece erlerin hiçbirisini göremedim, çünkü burası Askeri Cezaevi olduğu için herkesi rütbesine uygun bir koğuşa kapatıyorlardı. Ama yan koğuşa yerleştirdikleri bir binbaşının halini görünce kendimi tutamadım ve koğuşuma geçip ağladım. Bir insana bu kadar işkence nasıl yapılır, inanamadım.

Kendisine sordum, “Komutanım size bunu kim yaptı,” diye. Kısa bir açıklama yaptı: Kışladaki nöbetinden eve dönüyorken iki taksici yolunu kesmiş ve kendisine saldırmaya başlamışlar. Binbaşı da silahını çıkarıp onları korkutmak istemiş ve havaya ateş etmiş. Sonrasını ne ben sordum ne de kendisi anlattı. Zaten çok kısa bir süre sonra binbaşıyı alıp götürdüler. Bir daha da hiç görmedim.

Bu milleti kimler bir gecede askerine bu kadar düşman etti? İnanılacak gibi değil. Tabi ertesi gün Boğaz Köprüsü’nde Harbiyelilere neler yaptıklarını görünce, bunların olsa olsa IŞİD’li katiller olabileceğine kanaat getirdim. Sonrasında da zaten bu kahpeliği, para ile satın alınmış birkaç bin çete mensubunun yaptığı ortaya çıktı.

O geceden bahsetmeye devam etmek istiyorum. Mamak Askeri Cezaevi, Tugay’ın içinde olduğundan dolayı, o hengâmede yaşanan gürültüyü fazlasıyla duydum. Bir yandan tankların sesi, bir yandan F16’ların alçak uçuşları. Koğuşa atılıp bırakılan rütbeliler, askerlerin çığlıkları. O geceyi hayatımdan silmek istiyorum. Ama benim görmeyi kaldıramadığım görüntülerin, şahitleri, mağdurları karşımda ve yan koğuşta tutukluydular.

15 Temmuz’dan 2-3 gün sonra cezaevindeki telefonla eşimle konuştum. Eşim bana;  ‘’Polis babamın evinde ve senin babanın evinde dün gece arama yaptı, seni aradılar. Ben de senin 1,5 yıldır Mamak Askeri Cezaevi’nde olduğunu söyleyince çıkıp gittiler, ama tutanak dahi vermediler’’ dedi. Ben o zaman bu darbenin çok güzel kurgulanmış bir oyun olduğunu fark ettim.

Sonra 29 Temmuz’da beni sanki darbe teşebbüsüne katılmışım gibi KHK ile mesleğimden ihraç ettiler. Artık asker olmadığım için Sincan L Tipi Cezaevine gönderdiler. İhraç gerekçesine de ‘’Darbeye kalkışma‘’ dediler. 445 gündür cezaevinde olan bir adam nasıl darbeye kalkışır, anlayan varsa anlatsın lütfen.

Sincan Cezaevi’ne giderken yanımda bütün şahsi eşyalarımı götürmeme rağmen 3 ay boyunca giyeceklerimi bana vermediler. Bir şort ve yüz havlusuyla “idare et” dediler. 6 ay boyunca eşimle, çocuklarımla, anne ve babamla açık görüş yaptırmadılar. Avukatım ziyaretime geldiğinde görüşmemizi kamerayla kayıt altına almak yetmiyormuş gibi bir de başımıza bir gardiyan diktiler. Bunların hepsini hukuk devleti olduğunu zannettiğimiz memleketimizde yaşadım.  Yapılan işkenceleri ve hukuksuzlukları herkes görmezden geldi. Ne diyeyim; Allah’a havale ediyorum.

Bana yapılanlar; işkence ile canına kıyılanlar, bayılana kadar dövülenler, çıplak bırakılanların yanında kumsalda kum tanesi gibi kalır.  Bu nedenle hem kendi hakkımı hem de masumiyetine şahit olduğum insanların hakkını teslim etmeden bana rahat yüzü yok. Hayır, bu bir intikam bilenişi değil. Hakkımı hukukla arayacağım. Ve onlar kadar da alçalmayacağım. Mekteb-i Harbiye’de aldığım meslek ahlakına göre davranacağım.