2021 Türkiye dış politikası için “U dönüşü” yılı oldu

14 Haziran 2021’de Brüksel’de düzenlenen NATO Zirvesi

Gerilim politikaları iflas eden Erdoğan, AB, ABD ve bölge ülkeleriyle ilişkilerini düzeltmek için çabaladı. Beklediği karşılığı bulamazken, politikaları Türkiye’ye uluslararası alanda da itibar kaybettirmeye devam etti.

Keskin “U Dönüşleri”

Türkiye‘nin Yunanistan ile 5 yıl aradan sonra istikşafi görüşmeler için yeniden masaya oturması, Libya’da daha yapıcı bir tutum takınması, Mısır ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) gibi bölge ülkeleriyle normalleşme görüşmelerini başlatması, son olarak da Ermenistan ile normalleşmeye dönük adımların atılacağını duyurması, dış politikada yılın dikkat çeken gelişmeleri oldu.

Hükümet, geçmişte 15 Temmuz darbe girişimine destek vermekle suçladığı Birleşik Arap Emirlikleri’nin liderlerini Ankara’da ağırladı. Erdoğan, kendisine “diktatör” demiş olan İtalya Başbakanı Mario Draghi’nin ev sahipliğindeki G20 zirvesine katıldı. Doğu Akdeniz’de gerilimi tırmandırabilecek adımlardan kaçınıldı, sondaj gemileri limanlara çekildi. Afganistan ve daha sonra Belarus kaynaklı yeni sığınmacı krizleri konusunda Avrupa ülkeleriyle işbirliği yapıldı.

BAE Veliaht Prensi Muhammed bin Zayed el Nahyan 24 Kasım’da Türkiye’yi ziyaret etti

Gerilim geride mi bırakıldı?

Atılan adımlar, dış politikada artık gerilimli dönemlerin geride bırakılmakta olduğu izlenimi verse de, ABD yönetimi ve AB ülkelerinin Türkiye’ye yönelik ihtiyatlı ve mesafeli yaklaşımı sürüyor.

Erdoğan’ın Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile yakın ilişkileri, dış politikada öngörülemeyen hamleleri, içerideki anti-demokratik uygulamaları, iktisadi istikrarsızlığa yol açan ekonomi politikaları, birçok başkentte endişeyle izleniyor ve güvensizlik kaynağı olmayı sürdürüyor.

Yargı bağımsızlığı, demokrasi ve insan hakları alanındaki gerileme, ekonomiden savunmaya, vize serbestisinden enerjiye, birçok alanda Batılı ülkeler ile Türkiye arasında işbirliğinin geliştirilmesi önünde engel olmaya devam ediyor. Hem ABD hem AB, ancak çıkarları gerektiği ölçüde, Erdoğan ile işbirliğine gidiyor.

Biden’dan Erdoğan’a mesafe

ABD’de Biden yönetiminin iş başına gelmesinin hemen ardından Erdoğan, Washington’a  “ilişkilerimizde yeni bir sayfa açmak istiyoruz” mesajını verdi. Çeşitli diplomatik hamlelerle Washington ile ilişkileri düzeltmeye çalışan Ankara, beklediği karşılığı bugüne kadar elde edemedi.

Erdoğan’ın Afganistan’da rol üstlenme, Ukrayna’ya askeri destek, Ermenistan ile ilişkileri normalleştirme gibi hamleleri, ABD yönetiminde memnuniyet yaratsa da, Ankara’ya yönelik mesafeli ve ihtiyatlı tutumunda bir değişiklik getirmedi. S-400’ler nedeniyle CAATSA yaptırımları, diğer yandan Halkbank davası, Türk-Amerikan ilişkilerinde gerilime yol açmaya devam etmiyor.

Türkiye’nin F-35’ler anlaşmazlığını çözmek için yaptığı öneriler, F-16’ların modernizasyonu tekliflerinde de henüz bir ilerleme sağlanamadı.

Amerikan Başkanı Joe Biden’ın 100’den fazla ülkenin katılımıyla bu ay düzenlediği Demokrasi Zirvesi’ne Erdoğan’ı davet etmemesi de sembolik açıdan büyüm önem taşıyan bir tavır olarak görülüyor.

ABD’nin bölgede Türkiye ile sorunlar yaşarken, Yunanistan ile stratejik işbirliğini derinleştirmeyi sürdürmesi de dikkatlerden kaçmıyor. 

Ankara 2021’de gerilim politikalarında frene bastı

AB ile uçurum büyüyor

Son aylarda ekonomide büyük sıkıntılar yaşayan Türkiye’nin, Avrupa ülkeleriyle ilişkileri düzeltme, ekonomik ve ticari ilişkileri geliştirme çabalarında da büyük ilerleme sağlanamadı.

Söylemlerin yumuşaması, siyasi diyaloğun, karşılıklı ziyaretlerin canlandırılması olumlu gelişmeler olarak kayda geçerken, Ankara’nın AB ile Gümrük Birliği’nin modernleştirilmesi, Mülteci Mutabakatı’nın yenilenmesi yönündeki beklentileri sonuçsuz kaldı. 

Ayrıca Türkiye’ye Doğu Akdeniz’deki petrol arama faaliyetleri nedeniyle uygulanan yaptırımların da süresi bir yıl uzatıldı. AB’de Türkiye’nin Kıbrıs politikaları nedeniyle yeni yaptırımların uygulanması da tartışılmaya devam ediliyor.

AB üyelik müzakereleri tümüyle gündemden düşen Türkiye artık Avrupa başkentlerinde bir aday ülke olarak değil, AB’ye komşu ülke statüsünde değerlendiriliyor.

Türkiye ile derin görüş ayrılıklarına rağmen diyaloğu koparmamayı savunan Angela Merkel’in başbakanlığının sona ermesi, Almanya’nın yeni koalisyon hükümetinin demokrasi ve insan hakları konularına daha fazla ağırlık vermesi, şimdiden Ankara üzerinde baskıyı artırdı.

Gerilim politikasının iflası

Erdoğan’ın artan oranda askerileşen, kimi NATO müttefikleri tarafından “hasmane” olarak nitelendirilen “şahin” dış politikası, Doğu Akdeniz’de gerilimi tırmandırmış, 2020 yılında Türkiye’yi Yunanistan ve Fransa ile askeri bir ihtilafın eşiğine sürüklemişti.

Erdoğan’ın bölgedeki hemen her ülkeyle ilişkilerinde gerilim yaşaması, Yunanistan, Kıbrıs, Fransa, Mısır, İsrail, BAE ve Suudi Arabistan gibi devletlerin kendi aralarında ittifak arayışına girmelerine yol açmış, bu ülkeler arasında savunma, ekonomi ve enerji gibi alanlarda kurulan ittifaklardan dışlanan Türkiye, bölgede ve uluslararası alanda daha da yalnızlaşmıştı.

Gelişmeler ABD ve AB’nin Türkiye’ye yönelik politikalarını koordine etmelerini, yaptırım tehditlerine başvurmalarını, eşgüdüm içerisinde Ankara üzerinde baskıyı artırmalarını da beraberinde getirmişti.

Bu baskılar Ankara’nın 2021 yılında gerilim politikalarında frene basmasına yol açtı. Erdoğan, askeri ihtilafa ramak kalana kadar gerilimi tırmandırma şeklindeki “uçurum diplomasisi” ile savaş gemileri ve donanma gücüyle diplomatik kazanım elde etme hedefiyle izlediği “gambot diplomasisini” terk etmeye başladı.

Bu politika değişikliğinde jeostratejik değerlendirmeler kadar, Türkiye’nin eşzamanlı olarak Libya, Suriye, Irak ve Güney Kafkasya gibi çok geniş bir alana yayılan askeri ihtilaflar içerisinde yer almasının oluşturduğu yüksek ekonomik maliyetlerin de rol oynadığı değerlendirmeleri yapılıyor.

Ursula von der Leyen’in Ankara ziyaretinden

Çokça konuşulan krizler

Türkiye 2021 yılında uluslararası medyada sıra dışı diplomatik gerilimler ve protokol krizleriyle de gündeme geldi.

Bunlardan biri, AB Konsey Başkanı Charles Michel ve AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen’ın nisan ayındaki Ankara ziyaretleri sırasında yaşanan “koltuk krizi” oldu.

Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ndeki kabulde, Erdoğan ve Michel’in yan yana koltuklarda yer aldıkları, von der Leyen’ın bir süre ayakta kalarak şaşkınlık ifade ettiği görüntüler, özellikle Avrupa kamuoylarında geniş yankı buldu. Daha sonra Avrupa Parlamentosu’nda konuşan von der Leyen, “Bir kadın olarak, bir Avrupalı olarak incinmiş ve yalnız hissettim” derken, komisyon başkanı olarak kendisinin Michel’den farklı bir muamele görmesine anlam veremediğini söyledi.

AB Komisyonu’nun ilk kadın başkanı olan von der Leyen, Türkiye’yi ziyaret ederken konumuna uygun muamele görmeyi beklediğini dile getirirken, Ankara, yaşananların AB protokol yetkilileri arasındaki anlaşmazlıklardan kaynaklandığını savundu.

İlerleyen günlerde koltuk krizini yorumlayan İtalya Başbakanı Mario Draghi’nin, Erdoğan için “diktatör” ifadesini kullanması da geniş yankı buldu, Ankara ile Roma arasında, kısa süreli de olsa, gerilime yol açtı.

Von der Leyen’ın “katlanmakta olduğu aşağılanmaya üzüldüğünü” ifade eden Draghi’nin, “diktatör” de olsa Erdoğan ile işbirliği yapılmak durumunda olunduğunu söylemesi, Ankara’nın sert tepkisine yol açtı.

“Persona non grata” krizi

2021 yılında günlerce konuşulan ve Batılı ülkelerle gerilime yol açan bir diğer kriz, Erdoğan’ın, iş insanı Osman Kavala’nın tutukluluk haline son verilmesini isteyen 10 yabancı büyükelçinin, istenmeyen kişi, yani “persona non grata” ilan edilmesi talimatını vermesi oldu.

Aralarında ABD ve Almanya’nın da bulunduğu 10 ülkenin Türkiye büyükelçileri, ortak açıklamayla, Türkiye’ye uluslararası yükümlüklerini hatırlatmış, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) kararlarının uygulanması, Kavala’nın serbest bırakılması çağrısını yapmışlardı.

Erdoğan’ın, “Söyledim Dışişleri Bakanımıza, bizim bunları ülkemizde ağırlamak gibi bir lüksümüz olamaz” açıklaması, büyük gerilime yol açmış, Türkiye’nin 10 ülkeyle diplomatik ilişkileri kopma noktasına gelmiş, bulunan bir diplomatik formülle gerilim aşılmıştı. ABD başta olmak üzere ilgili ülkeler, Viyana Sözleşmesinin “içişlerine karışmama” ilkesini içeren 41. Maddesine uyacakları yönünde açıklama yaparak, tansiyonun bu yolla düşürülmesini sağlamışlardı. Bununla birlikte ilgili büyükelçiler, Erdoğan’ın sert tepkisine rağmen, Kavala’nın serbest bırakılması yönündeki çağrılarını, internet sitelerinden kaldırmadılar.

Ankara’ya AİHM’nin Kavala kararını nasıl uygulayacağını belirtmesi için 19 Ocak’a kadar süre verildi

Uluslararası alanda itibar kaybı

2021 yılı, Türkiye’nin uluslararası alanda itibar kaybettiği, yargı bağımsızlığı, demokrasi, insan hakları, yolsuzlukla mücadele gibi konularda sicilinin daha da kötüleştiği gelişmelere de sahne oldu.

Kadına yönelik şiddet olaylarının endişe verici boyutta arttığı Türkiye’nin, kadına karşı şiddetle mücadeleyi öngören İstanbul Sözleşmesi’nden, Erdoğan’ın kararnamesiyle çekilmesi, içeride ve dışarıda aylarca tartışılan bir gelişme oldu. İnsan hakları kuruluşlarına göre Türkiye, uluslararası bir insan hakları sözleşmesinden çekilen ilk ve tek Avrupa Konseyi üyesi olarak tarihe geçmiş oldu.

Avrupa Konseyi’nin kurucu üyeleri arasında yer alan, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) yargı yetkisini tanıyan ve kararlarını uygulama yükümlülüğünü üstlenmiş olan Türkiye’nin, mahkemenin HDP’nin eski eş genel başkanı Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala’nın serbest bırakılması yönündeki kararlarını uygulamaya direnmesi, uluslararası taahhütlerini yerine getirmeyen bir devlet olarak algılanmasını da beraberinde getirdi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan nezdinde yapılan yoğun diplomatik girişimler ve çağrıların sonuç vermemesi sonucunda, Avrupa Konseyi’nde Türkiye hakkında ihlal prosedürü başlatıldı.

Türkiye’nin uluslararası alanda imajına zarar veren bir diğer gelişme, OECD’ye bağlı Mali Eylem Görev Gücü’nin (FATF), kara paranın aklanması ve terörizmin finansmanı ile mücadelede gerekli önlemleri almaması nedeniyle, Türkiye’yi “gri listeye” alması oldu.

Demokrasi ve özgürlüklerde gerileme sürdü

Türkiye’de demokrasi, yargı bağımsızlığı, basın özgürlüğü ve şeffaflık gibi alanlarda yaşanan büyük gerileme, bu yıl yayımlanan uluslararası raporlara da yansıdı.

Uluslararası Demokrasi ve Seçim Destek Enstitüsü’nün Küresel Demokrasi Durumu başlıklı raporunda Türkiye, demokrasinin en çok gerilediği ülkeler arasında yer aldı. Dünya Adalet Projesi (WJP) adlı kuruluşun yayımladığı Hukukun Üstünlüğü Endeksi’nde Türkiye, bir yıl öncesine kıyasla 10 puan birden gerileyerek, 139 ülke arasında 117’inci sırada yer buldu.

Uluslararası Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü (RSF) tarafından yayımlanan 2021 Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’nde ise Türkiye dünyada 153’üncü sırada yer aldı.

Türkiye, Freedom House’un özgürlük ve demokrasi raporunda “özgür olmayan” ülkeler arasında, yine aynı kuruluşun internet özgürlüğü raporunda da “internetin özgür olmadığı” ülkeler arasında görülüyor.

Uluslararası Şeffaflık Örgütü’nün Yolsuzluk Algı Endeksi’nde ise Türkiye, 180 ülke arasında 86’ncı sırada yer alıyor, ve Trinidad ve Tobago, Doğu Timor, Burkina Faso gibi ülkelerle birlikte ayrı sırayı paylaşıyor.

Kaynak: Deutsche Welle Türkçe