Terörist Olmak ya da Olmamak İşte Bütün Mesele

Sedef Kabaş terörist midir yoksa hain mi?

Sezen Aksu provokatör mü yoksa din düşmanı mı?

Cem Yılmaz, Tarkan, Athena Gökhan, Atilla Taş ve diğer bazı sanatçılar devlet düşmanı mı?

Yavuz Bingöl, Hülya Koçyiğit, Hülya Avşar yerli ve milli birer vatansever mi?

Bir ülkede iki satır yazıyla, birkaç cümle beyanatla bunların hepsi birden olabilmek mümkün mü?

Bana kalırsa son soru hariç hepsinin cevabı ‘Hayır’ elbette. Fakat geldiğimiz noktada Türkiye’de durum böyle değil. Fikirlerinin iktidara yakınlığı ve uzaklığı insanları bu kadar uzak kutuplara ayırmamalı. Çıkarları ve menfaatleri için iktidarın yanlışlarına bile doğru diyenler kahraman ve vatansever ilan edilmemeli.

Yakın zamanlarda havalimanlarında ve bazı ülkelerdeki reklam billboardlarında Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmanın ne kadar kolay olduğuna dair afişler gördük. 250 bin dolarlık bir gayri menkul alımı ile rahatlıkla vatandaş olunabiliyor. Bu işin bu kadar ucuz olması, paramızın değer kaybından mıdır yoksa insanımızın değerinin olmamasından mıdır bilemeyeceğim. Fakat Türkiye vatandaşı olmak bu kadar ucuz olmamalı.

Vatandaş olmanın bu kadar ucuz olduğu bir yerde vatandaşlıktan çıkarmak da bu kadar ucuz olmalı değil mi… Görünen o ki durum aynen öyle… Eee ne de olsa birileri çıkacak ki yenilere yer açılsın. Şu ana kadar birkaç girişim dışında tabii ki resmi olarak vatandaşlıktan çıkarma mekanizması işletilmedi. Bu görevi daha çok manevi olarak sosyal medya savaşçıları üstlendi. Sosyal medya platformlarında mevcut yönetime dair görüş bildiren, endişesini dile getiren veya yaşadığı sıkıntıları anlatmaya çalışan hemen herkesi önce çileden sonra da vatandaşlıktan çıkardılar.

Geçtiğimiz günlerde yayınlanan bir habere göre; Avrupa Terörle Mücadele Koordinatörü Ilkka Salmi, Terör tanımlamalarına artık İnternet ve Sosyal Medya’nın da içinde bulunduğu Teknolojik Terör’ün dahil edildiğini söyledi. Bu haber mevcut iktidarı destekleyen birçok vatandaş için sevindirici bir karar gibi görünüyor. Partilerine ve liderlerine olumsuz bakan veya icraatlarını eleştirenleri hapse göndermek için yorulmaları, saatlerce mesai harcamaları gerekmeyecek. Mahkemeler re’sen harekete geçip gerekeni yapacaklar. Ancak neyse ki işin aslı onların düşündüğü ya da istediği gibi değil.

İki Satır Yazı Terörist Olmak İçin Yeter mi?

Durumun net olarak anlaşılabilmesi ve kimlerin terör destekçisi kimlerin vatansever olduğunun belirlenebilmesi için meselenin aslını oluşturan terimin anlamına bakmak lazım.

Terör; cebir ve şiddet kullanarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle, Anayasada belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini, siyasî, hukukî, sosyal, laik, ekonomik düzeni değiştirmek, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet otoritesini zaafa uğratmak veya yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini veya genel sağlığı bozmak amacıyla bir örgüte mensup kişi veya kişiler tarafından girişilecek her türlü suç teşkil eden eylemlerdir.

Bu tanım Terörle Mücadele Kanunu’nda yer alıyor. Mahkemelerin karar verirken dayanak gösterdiği madde de bu oluyor. Hali hazırda, kapsamı itibariyle çok eleştirilen ve AB üyeliği konusunda ülkemizi zora sokan çok geniş bir tabir. Madem günümüz Türkiye’sinden bahsediyoruz öyleyse bu tanımlamayı baz alarak değerlendirmemizi yapalım.

İlk ve en önemli husus “cebir ve şiddet” kullanılması meselesi. Terör tanımına bakıldığı zaman cebir veya şiddet durumunun söz konusu olmadığı hiçbir durumda “terör” fiilini işlemiş olmuyorsunuz. Ayrıca söylemlerinizin ve faaliyetlerinizin de devletin bütünlüğüne veya anayasal düzeni yıkmaya yönelik olması gerekiyor.  Bu tanımlamaya göre devletin hayati kurumlarını yabancılara satmadıysanız, anayasanın değiştirilemez maddelerini değiştirmeye teşebbüs etmiyorsanız, toplumu kutuplaştırıp aynı fikirde olmadıklarınızı ötekileştirmeye maruz bırakmadıysanız bu maddelerden korkmanıza gerek olmamalı.

Teröre dair önemli meselelerden birisi de baskı, korkutma, yıldırma ve sindirme unsurlarını içeriyor olması. Yazdığınız iki satır yazı ile hem toplumu baskı altına almanız hem devleti yıkmaya çalışmanız hem de cebir ve şiddet uygulamanız pek mümkün değil.

Teknoloji Terörü Tanımına En Uygun Örgüt: IŞİD

Teknoloji terörü, kullanım bakımından yeni bir alan olması sebebiyle bazı tanımlamaları değiştirecek gibi görünüyor. Bu alana en uygun örnek IŞİD Terör Örgütü üzerinden verilebilir. Eleman temininde, örgüt propagandası yapılırken ve korku salmak maksatlı bazı infaz görüntülerinin servis edilmesi faaliyetlerinde IŞİD’in en sık başvurduğu platform sosyal medya olmakta.

İnternet terörü ile ilgili bahsedilen husus daha geniş kapsamlı ve organize faaliyetleri içeriyor. Bir başka örnekle durumu netleştirmeye çalışalım. Önceden haberdar olunan bir darbe girişimini sessiz sedasız sona erdirmek mümkünken, sosyal medya ve televizyon maharetiyle büyütülüp yüzlerce insanın ölümüne de sebep olunabilir. Görsel basın yoluyla bir yandan toplumda korku ve baskı oluşturulurken bir yandan da insanlar şiddete teşvik edilebilmektedir. Akabinde toplumun bir kesimini işkence, kötü muamele, hapis, tehdit ve ötekileştirme ile yıldırılmaya çalışılmaktadır.

Tabi bunun yanında sosyal medyada etkinlik ve güç için oluşturulan, hükûmet tarafından finanse edilip iktidar aleyhindeki her durumda ortaya çıkarak insanları terörist ve hain ilan edenleri de unutmamak gerek. Bana ilginç gelen nokta, terörist ve hain ilan edilenlerin korkusuzca değişik medya platformlarında gerçek kimlikleri ile yayın yaparken, vatansever ve milli olduklarını söyleyenlerin sahte hesap ve bilgiler kullanması.

Terör tanımına girer mi bilmiyorum ama, hamile ve bebekli anneleri bebekleri ile hapse atmak, insanları işkence ve ailesiyle tehdit ederek işlemedikleri suçları kabul ettirmeye çalışmak, muhatabını bulamadığı için ailesinden birilerini tutuklamak da bu suç için fazlasıyla yetiyor bence.

Terör Resmi Ellerle mi İcra Ediliyor?

Eğer bugünlerde insanlar hükümeti eleştirirken “Silivri soğuktur” ihtimalini düşünerek susuyorsa, iktidarın icraatlarına karşısında “İşimden olurum” çekincesiyle fikirlerini beyan etmekten korkuyorsa, gazetecilik yapanlar bile tutuklanma endişesi ile sorularını soramıyorsa artık o ülkede kimin terörist olduğu konusu tartışmalı hale gelmiştir.

Özellikle son yıllarda birçok asker, polis ve devlet memuru bu tarz ithamlara ve hedef göstermelere maruz kaldı. Yıllarca ülkesi için gecesini gündüzüne katarak hizmet etmiş insanların aslı olmayan gerekçelerle mesleğinden atılması, hain, terörist etiketleriyle suçlanması elbette üzücü. Bunu yapanların, devlet imkanlarını kendine ait gibi kullanan, milleti her fırsatta aşağılamaktan geri durmayan kişiler olması da ayrıca düşünülmesi gereken bir husus.