Sancılı Dönemin Kısa Özeti-1 | 2002 Öncesi

Türkiye’nin Suriye Politikası

Türkiye-Suriye ilişkileri tarihi geçmişi itibarıyla kökleri derinlerde olan ilişkiler arasında gösterilebilir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile Suriye Arap Cumhuriyeti arasında tarihten gelen dini ve sosyo-kültürel bağlar, bölgedeki diğer komşu devletlere göre bu ilişkiyi daha farklı kılmaktadır.

911 kilometrelik kara sınırı bulunan iki komşu ülkenin münasebetleri tarihsel süreçte genellikle dalgalı seyretse de akrabalık bağları sayesinde sadece bugünkü Suriyeli göçmenlere has olmayan sınır hareketliliği her daim süregelmiştir. Özellikle sınır bölgesindeki halkın akrabalık bağları üzerinden devam ettirdiği ilişkiler 2011 sonrası dönemde Suriyeli göçmenlerin gelişiyle farklı boyutlar kazanmıştır.

Ancak tüm bu beşerî münasebetlere rağmen, Türkiye’ye göre Suriye teröre ev sahipliği yaptığı ve kendi toprakları (Hatay) üzerinde hak iddia ettiği için; Suriye’ye göre de Türkiye su kaynaklarını adil paylaşmadığı, toprak bütünlüğüne müdahalede bulunduğu ve batı ülkelerinin destekçisi olduğu için hasım devlet olarak konumlandırılmıştı.

Hatay’ın 1939 yılında Türkiye topraklarına katılması ve II. Dünya Savaşı sonrası bloklara ayrılan dünyada Türkiye ve Suriye’nin çıkarlarını farklı bloklarda görmeleriyle birlikte Ortadoğu’da gelişen olaylar da bu iki ülkenin karşı karşıya gelmesine neden oldu.[i] Türkiye-Suriye ilişkilerinde bazen belirgin bazen de gizli ama sürekli var olan gerginlikler, Hafız Esad döneminde Suriye’nin PKK’nın eğitim kamplarına ev sahipliği yapması, akabinde Türkiye’nin Suriye hükümetinden bu kampları kapatmasını istemesi ve bu talebin Suriye tarafından reddedilmesi ile yeni bir kriz doğdu.[ii]

Öcalan Krizi

1998 yılında Suriye toprakları üzerinden Türkiye’ye yönelik PKK’nın terör eylemlerinin artırması sonrasında Milli Güvenlik Kurulu tarafından, Abdullah Öcalan’ın Suriye’de bulunmasına müsaade edilmesi halinde, bunun Türkiye açısından savaş sebebi (Casus belli) sayılmasına karar verilmiştir.

Dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Atilla Ateş’in Hatay’da, Suriye sınırında basın önünde yaptığı konuşmada: “Suriye’ye karşı sabrımız kalmadı. Türkiye beklediği karşılığı alamazsa, her türlü tedbiri almaya hak kazanacaktır.” şeklindeki ifadeleri askeri bürokrasinin ciddiyetini göstermesi bakımından etkili oldu. Bu açıklamanın üzerinden henüz bir ay geçmemişken 09 Ekim 1998’de Abdullah Öcalan Suriye’yi terk etmek zorunda kaldı.

Adana Mutabakatı

Türkiye’nin Suriye’ye belli ambargolar uyguladığı bu sancılı süreçte, 20 Ekim 1998’de iki ülke arasında imzalanan ve terörle mücadelede iş birliğini öngören Adana Mutabakatı ile askerî bir çatışmanın eşiğinden dönüldü.

1998 yılındaki Öcalan Krizi sonrası imzalanan Adana Protokolü ile düzelmeye başlayan ilişkiler 2000 yılında Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in Hafız Esad’ın cenaze törenine katılmasıyla daha da iyileşmiştir.[iii]


Adana Mutabakatı neleri içeriyor?

1- Suriye, mütekabiliyet ilkesi uyarınca, kendi topraklarından doğan ve Türkiye’nin güvenliği ile istikrarını tehlikeye atan hiçbir faaliyete izin vermeyecek. Suriye, PKK’nın topraklarında silah arzı, lojistik malzeme, finansal destek ve propaganda aktivitelerine müsaade etmeyecek.

2- Suriye, PKK’yı terör örgütü olarak tanıdı. Suriye, diğer terör örgütlerinin yanı sıra PKK’nın ve uzantılarının tüm faaliyetlerini yasakladı.

3- Suriye, PKK’nın topraklarında kamplar ve eğitim ya da himaye amaçlı tesisler kurmasına, ticari faaliyetler yapmasına izin vermeyecek.

4- Suriye, PKK üyelerinin, ülkesini üçüncü ülkelere geçiş için kullanmasına izin vermeyecek.

5- Suriye, PKK elebaşının Suriye topraklarına girmesine engel olmak için her türlü tedbiri alacak ve sınır noktalarındaki tüm yetkililere bu yönde direktif verecek.


Şam Baharı

Temmuz 2000’de iktidara gelen Beşar Esad, ilk yıllarında Batılıların “Şam Baharı” olarak adlandırdıkları siyasi, ekonomik ve toplumsal bir liberal açılım programı başlatmıştı. Bu durum Beşar Esad’ın Türkiye ilişkilerinde daha olumlu bir politika izlemesine neden olmuş; her iki ülke de çatışmaya yol açacak sorunları vurgulamak yerine iş birliğini geliştirmenin yollarını aramışlardır.[iv]

Suriye-Türkiye arasında karşılıklı üst düzey ziyaretlerdeki artışlar iki ülkenin ilişkilerini geliştirme yönündeki siyasi iradeyi göstermiştir. Suriye İçişleri Bakanı Harba’nın 26 Eylül 2000’de ve Suriye Devlet Başkanı’nın Türkiye’ye gerçekleştirdiği ziyaretlerle iki ülke arasındaki sağlıklı bir diyalog ortamı oluşmuştur. Başta güvenlik olmak üzere birçok alanda ikili anlaşmalar imzalanarak ilişkiler derinleştirilmiştir. Güvenlik, su ve ekonomi alanlarındaki ilişkilerde ilerleme kaydedilmeye başlanmıştır.[v]

İlişkilerde Normalleşme

Siyasi figürlerin karşılıklı ziyaretleri ile yumuşatılan zemin, ilerleyen dönemlerde askeri alana da yayıldı. 2001’de iki kez Türkiye’ye resmi ziyaret düzenleyen Suriye askeri delegasyonu, bölgede stratejik bir değişimin ilk adımını atmıştı. Türkiye ise daha önceki dönemde İsrail ağırlıklı bölgesel politikaları biraz olsun dengeye sokmaya başladığı izlenimi vermek ve iki taraf arasındaki güven inşasında etkisi olacağını dikkate alarak, ileriki yıllarda ortak askeri tatbikatların da gündeme gelebileceğini açıkladı. Böylece Öcalan’ın Suriye’den kovulmasının ardından geçen süre içinde Suriye-Türkiye ilişkileri hemen her alanda normale dönmeye başlamıştı.[vi]

(Devam edecek)


[i] Duran, Hasan, ‘Adana Protokolü Sonrası Türkiye-Suriye İlişkileri’, Ortadoğu Yıllığı 2011, s.508 

[ii]Serdar, İskender, Sosyal Araştırmalar ve Davranış Bilimleri Dergisi, dergipark.org.tr, s. 12 (E.T: 10.09.2022)

[iii] Salık, Nuri, ‘Beşar Esad Dönemi Suriye Dış Politikasında Pragmatizm ve Türkiye-Suriye İlişkilerinin Geleceği’ Ortadoğu Analiz/Kasım 2011, Cilt 2- Sayı 35

[iv] Arı, Tayyar, ‘Geçmişten Günümüze Ortadoğu: Siyaset, Savaş ve Diplomasi’, (2008) s. 638.

[v]Karabulut, Umut – ERZILMAZ,Engin, ‘PKK Terör Örgütü ve Türkiye-Suriye İlişkilerine Etkileri’ (1991-2003). s.35

[vi]Duran, Hasan, a.g.e. s.510