Türkiye’nin Suriyeli Göçmenlerle İmtihanı

“Propaganda” filmindeki Kemal Sunal ve Metin Akpınar’ın muhteşem performanslarını hatırlarsınız. Yeni kurulan sınırlar nedeniyle bölünen ailelerin hikâyesini anlatan bir drama komedidir. Birinci Dünya Savaşıyla biten İmparatorluklar, ortaya çıkan yeni sınırlar ve beraberinde yeni problem sahaları… Sınırların böldüğü Suriye ve Türkiye’de yaşayan akrabaların ayrılığı ve kavuşma sahneleri her bayramda haber programlarına konu olur. Şu kadar Türk Suriye’ye gitti, şu kadar Suriyeli ülkemize geldi diye.

Son dönemde AKP, MHP ile konjonktürel bir birliktelik kurduktan sonra hem Siyasal İslamcı söylem ve uygulamalarını daha da keskinleştirdi hem de aşırı sağ politikalar uygulamaya başladı. Suriye de bu politikaların belirgin hale geldiği alanlardan birisi olmuştur. Hatay’ın Türkiye topraklarına katıldığı günden bugüne, sınırın öte yakasının da bir gün Türkiye’ye katılacağı inancını barındıran birçok vatandaşımız hala var. Bu topraklar zaten bizimdi ve tekrar bizim olmalı diye hayaller kuruyorlar.

Suriye’nin yıllarca PKK terörüne yuva olması, yönetiminin Sünni inanışta olmaması ve Kuzey Suriye’deki Kürtlerin Kuzey Irak’taki gibi yarı bağımsız bir yönetim isteklerinin olması nedeniyle AKP, MHP’den devraldığı milliyetçi söylemleri de kullanarak, dost ve kardeş ülke olarak tanımladığı Suriye’yi bir anda düşman ülkeye dönüştürüverdi.

AKP, bu dönemde Irak ve Suriye’de ortaya çıkan IŞİD/DEAŞ terör örgütü ile ve Suriye’deki Sünni muhaliflerle irtibata geçmiş, bunları Türkiye’ye getirtip eğit-donat programı kapsamında, askeri eğitim ve teçhizat vermek suretiyle parça parça hareket eden bu unsurların düzenli bir ordu haline gelmesi için çalışmalar yürütmüştür.

Bu politikaları desteklemek maksadıyla Esad’ı düşman ilan ederek “Türkiye’nin gücünü” ortaya koyucu söylemleri dolaşıma sokmuştur. Ve bu söylemleri güçlendirmek adına Erdoğan “Biz en kısa zamanda Şam’a gidecek, oradaki kardeşlerimizle muhabbetle kucaklaşacağız. O gün de yakın. İnşallah Selahaddin Eyyubi’nin kabri başında Fatiha okuyacak, Emevi Camisi’nde namazımızı da kılacağız.” açıklamasıyla seçmenini konsolide etmeye çalışmıştır.

AKP İktidarı ve Suriyeli Göçmenler

AKP’nin Suriye’ye girmek için “gerekçeler ürettiği” dönemde ben, Genelkurmay Başkanlığı’nda Plan Subayı olarak görev yapıyordum. Suriye’de olayların ısınması üzerine özellikle Suriye’deki gelişmeleri takip eden ve planlar hazırlayan “Milli Müşterek Plan Şube” bünyesinde görev aldım. AKP’nin saatler içerisinde “Emevi Camiinde namaz kılarız” propagandalarına karşı harekâtın bu kadar kolay olmayacağını resmi yazılarla defalarca Başbakanlığa bildirmiştik. Zamanın bizi haklı çıkardığını gördük, ama bu haklılık onlarca şehit vermemize neden olan yanlış siyasi kararların önüne geçemedi.

Kamuoyu, Türk ordusunun bu bataklığa nasıl sürüklendiğini internette yayınlanan Dışişleri Bakanlığındaki toplantının ses kayıtlarından öğrendi. Bu ses kaydında, dönemin Genelkurmay İkinci Başkanı Yaşar Güler’in Suriye’deki hükümet karşıtı gruplara silah ve mühimmat gönderilmesine yönelik MİT çalışmalarının desteklenmesi gerektiğini ve talimat verilmesi halinde Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumu’na silah ürettirebileceklerini söylediği duyuluyor. Yine Güler’in aynı toplantıda Davutoğlu’na TSK için, “Her dönemde sizlere lazım olan bir tool (araç)” dediği duyuluyor.

Erdoğan’ın Başdanışmanı İlnur Çevik ise, Hükümetin Suriye konusundaki gerçek amacının ekonomik gerekçeler olduğunu, 2018 yılında katıldığı bir CNN Türk yayınında dile getirmiştir.

Erdoğan’ın her iki ülkeyi de uçuruma sürükleyen bu macerasının sonucunda milyonlarca mülteci vatanından oldu Türkiye’ye göç etmek zorunda kaldı. BM Mülteci Örgütü (UNHCR)’nün verilerine bakıldığında, Türkiye’de yaklaşık 3,6 milyon kayıtlı Suriyeli mültecinin yanı sıra 320 bir kadar da diğer uyruklardan ilgi alanına giren kişi bulunmaktadır. Bu sayıya vatandaşlığa geçirilen Suriyeliler dahil değildir.

Ekonomide ucuz iş gücü olarak kullanılmaları, Suriyeli mültecilerin düzensiz bir biçimde iş piyasasına yerleşmelerine göz yumulmasına neden olmuştur. Suriye’lilerin geri gönderilmesine ekonomik sebeplerle de karşı çıkan AKP’nin bu savunmasının gerekçesini AKP’li Özhaseki  mültecilerle ilgili olarak yaptığı, “Sanayiyi onlar ayakta tutuyor; gönderemezsiniz” açıklamasıyla gözler önüne sermiştir. Zira kötüleşen ekonomik şartlarda işverenlerin ihtiyacı olan ucuz işçi ihtiyacını karşılayacak çözümler aranmaktadır.

Türk Halkı ve Suriyeli Göçmenler

Suriye macerası başladığında Türkiye halkı misafirperverlik propagandalarının da etkisi ile Suriyelileri iyi duygularla karşılamış ve onları iş gücü ihtiyacını karşılamak için ucuz bir insan kaynağı olarak görmüştür.

İlk zamanlar özellikle inşaat sektöründeki ucuz iş gücü ihtiyacını karşılayan bu göçmen kitle, yanlış iskân politikaları sonucunda belli bölgelerde toplanmış ve gettolaşmıştır.

Suriyeli göçmen akını yöneticiler tarafından doğru bir şekilde yönetilememiş, bunun sonucu olarak da gelenlerin önemli bir kısmı akrabalarının ve tanıdıklarının bulundukları yerlere yerleşmek suretiyle birbirlerine destek olmuşlardır.

Zamanla halkın büyük bir kesimi bu göçten nemalanma düşüncesine girmiştir. Bir taraftan kiralık ev fiyatlarını yükseltilmiş, bir taraftan da düşük ücretler karşılığında çalışmaları istenmiştir. Özellikle inşaat sektöründe bu ucuz iş gücü alabildiğine istismar edilmiştir.  

Şehirlerdeki yanlış iskân politikaları, yerel halkın rahatsız olacağı boyutlara ulaşmıştır. Bunun neticesinde de mesela Ankara Altındağ’da Suriyelilerin evlerine ve işyerlerine saldırılar düzenlenmiştir.

İlk zamanlar çokça dillendirilen “Onlar bizim misafirlerimizdir” söylemleri ekonomik ve toplumsal sorunlar baş gösterince ve milliyetçi söylemler sokakta da yükselmeye başlayınca Suriyeliler bulundukları bölgelerde birlik olmaya başladılar. Bu da vatandaşın baştaki olumlu/yardımsever yaklaşımının değişmesine neden olmuştur.

Hükümetin Suriyeli mülteciler üzerinden halka sunmuş olduğu ucuz iş gücü imkânı zaman geçtikçe vatandaşlar açısından kârlı bir durum olmaktan çıkıp yük olmaya başlamıştır. Yüksek kira bedelleri, sonunda döküntü halinde teslim edilen evlere, düşük iş gücü ise devamında Suriyeliler tarafın kurulup işletilen rakip firmalara dönüşmüştür.

Kazanç iyi iken yanlışlıkları görmeyen insanımız, işler kötüye gidince, birden göçmen karşıtı oluvermiştir.

Muhalefet ve Suriyeli Göçmenler

Farklı görüşteki Muhalefetin, göçmen sorunundaki yaklaşımına bakıldığında tüm muhalif siyasi partilerin bu meseleye Erdoğan’ın dümen suyunda yaklaştıkları görülmektedir.

CHP, Esad’ın kendi ülkesini savunan bir lider konumunda olduğu yaklaşımı sergilemiştir. Gelen göç unsurlarının en kısa vadede ülkelerine gönderileceği argümanı sık sık dile getirilmektedir. Bu da Suriye göçmenleri üzerinde “Bizi Esad’a satacaklar” psikolojisi oluşturmaktadır.

İYİ Parti, göçmen sorunu konusundaki politikasını 6 Eylül 2022 de “Milli Göç Doktrini” başlığı altında açıkladı. “Kararlı ve Planlı Geri Dönüşe Az Kaldı” sloganıyla İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener tarafından yapılan açıklamada, göçmenlerin 1 Eylül 2026 tarihine kadar memleketlerine kavuşturulacağı dair bir plan sunuldu.

Gelecek Partisi’nden bahsederken parti başkanı Ahmet Davutoğlu’na özellikle değinmek gerekir. Zira kendisi Suriyeli Göçmenler sorununun baş aktörlerinden birisidir. Bu nedenle Davutoğlu kendi dönemini daha iyi savunabilmek adına göç sorununu ikiye ayırmaya çalışmaktadır. Sorunu, düzenli göç ve düzensiz göç olarak adlandıran Davutoğlu, AKP’yi Türkiye’ye düzensiz göç getirmekle suçlamaktadır. Türk Dış Politikasının 2009 – 2016 yılları arasında neredeyse bir numaralı sorumlusu olan Davutoğlu kendi dönemine gelecek eleştirileri belki hafifletme adına böyle bir söylem seçmişse de ülkesi savaşa sürüklenmiş bir Suriyelinin düzenli bir şekilde göç edeceğini beklemek abesle iştigal olur. Suriye’de yaşanan sorunların başlangıcında gerek muhaliflerin Türkiye’de eğitilmesi gerekse Suriye’deki IŞİD/DEAŞ unsurlarının silah, para ve asker açısından desteklenmesi de yine Davutoğlu’nun Başbakanlığı dönemine rastgelmektedir.

HDP, konuya Kürt kimliği üzerinden yaklaşmakta ve bölgedeki Kürtlerin kendi yönetim haklarını savunan bir siyasa yürütmektedir. HDP son dönem söylemlerini her ne kadar “İnsan Hakları” başlığı altında toplamaya çalışsa da asıl söyleminin odak noktasını bu göçün amacının bölgedeki Kürt nüfuzunu etkilemek maksadıyla yapıldığı tezi oluşturmaktadır. Suriyeli sığınmacı sorununun yükselişe geçtiği 2016 yılında Kahramanmaraş’ta 25 bin Suriyeli için kurulan geçici barınma merkezine bölgedeki Alevi köyleri tepki göstermiş, HDP de bu tepkiyi örgütleyip protesto eylemlerine dönüşmesinde öncülük etmişti. O dönem bölgeye Suriyelilerin yerleştirilmesine “Alevi varlığını tehdit ettiği” gerekçesi ile karşı çıkan HDP, aradan geçen üç yıl içerisinde Suriyelilere yönelik tepkileri “ırkçı, milliyetçi ve ötekileştirici” olarak nitelemeye başladımıştır.

Zafer Partisi, gerek genel başkanı Ümit Özdağ’ın milliyetçi kimliği gerekse önümüzdeki seçimlerde milliyetçi oylara talip olması nedeniyle, milliyetçi söylemler üretmektedir. Buna paralel olarak her fırsatta Suriyeli göçmenlerin Türkiye’de yerlerinin olmadığını ve iktidara gelmeleri durumunda bu göçmenleri geri göndereceklerini tekrarlamaktadırlar. Bu söylemler neticesinde maalesef Ankara Altındağ’da yaşanan üzücü hadiseler benzeri olayların sayısında artış olabileceği göz önünde bulundurulmalıdır.

İster zorunlu ister istekli olsun Suriye’de yaşayan milyonlarca insan göç etmek zorunda kaldı. Göçmenliği yaşamış birisi olarak, kimsenin zevkle göçmen statüsüne girmek isteyeceğine inanmıyorum. Bu duruma sebep olan bir ülkenin tekrar bu göçten şikâyetçi olması haklı bir yaklaşım değildir. Ülkeye gelen göçmenlere sadece siyasi amaçlar paralelinde yaklaşmak göçmenler üzerinde olumsuz bir etki oluşturmaktan öteye gitmeyecektir. Yapılması gereken, bu göçmenlere insani bir yaşam standardı oluşturmak olmalıdır. Ülkenin yararına olan politika budur. Tüm hesapları siyasi ömrünü bir dönem daha uzatmak üzerine kuran AKP’nin yaklaşımının yanında muhalefet partilerinin yaklaşımı da mültecilerin daha fazla AKP’ye yönelmelerine zemin hazırlamaktadır. Zira bir tarafta her fırsatta kendisini geri göndermekle tehdit eden bir partiler, diğer yanda kendisine vatandaşlık vermiş ve iş imkânı sağlamış bir iktidar partisi durmaktadır.

(4.Bölüm: Sınır Ötesi Suriye Harekâtları -Devam edecek)