Göçük Altındayım

Benim adım Vicdan…

Türkiye’de göçük altındayım…

Kimse bana ulaşamazken, beni göremez ve duyamazken olan biteni hem görüyor hem de duyuyorum…

İlk önce sadece büyük bir şaşkınlık ve korkuydu yaşadığım…

Toz duman dağılınca yerini artan bir acıya bırakan…

Güçlü olmaya, dayanmaya, hayatta kalmaya çalıştım… Başka bir çarem de yoktu zira…

İnleme sesleri dinledim saatlerce… Yarasına ağlayanları, seslendiği yavrusundan cevap alamayan anneleri duydum…

Bir de sessizlikleriyle geride kalanları çığlıklara boğan on binleri elbette…

Soğuk bıçak gibi kesmeye başladı derken zaten yara bere içindeki bedenimi…

Yağan yağmur, esen rüzgâr dinmeyen acılarımı körükleyip durdular…

Benim adım Vicdan…

Türkiye’de göçük altındayım…

Siren sesleri duymak istedim ilk saatlerde, yanık yanık çalan ve yardım geliyor duygusunu yüreğimde yeşertecek siren sesleri…

Duyamadım…

Saatlerce, günlerce bekledim…

Mehmetçiği aradı gözlerim… O en zorlu zamanlarında milletinin yanında dimdik duran ve yaraları saran Mehmetçiği…

Göremedim…

Eskiden afet durumunda kimseden emir beklemeden kendi sorumluluk sahalarında önceden hazırladıkları planlarını hayata geçiren Mehmetçik… Şimdi emir olmaksızın kışlasından çıkamadı…

O gece ve ertesi gün ilk emir olarak on binlerce Mehmetçik ilk anda yola çıkarılmıştır demiştim içimden…

Sandığım gibi olmadı… Vatandaşın yanında, asayişin temininde, nizamın tesisinde olmalıydılar dedim…

Olmadılar… Olamadılar… Çok geciktiler…

Benim adım Vicdan…

Türkiye’de göçük altındayım…

Hani Gölcük depreminden sonra kurulan onlarca arama kurtarma ekibimiz vardı… Depremlerde hayat kurtaran kahramanlar…

Onları bekledim sonra…

Saatlerce ve hatta günlerce bekledim birçoğunu…

Geç kaldılar…

Çok daha önce gelmek istediler elbette, ama…

Gelemediler…

Yollarda kaldılar… Bürokrasiye takıldılar… Kara tipiye yenik düştüler… Gelemediler…

Maden emekçileri vardı hani hep en önde ve en tehlikeli kurtarma operasyonlarının başrolünde…

O beyaz kıyafetleriyle karanlıklara ışık saçan madenciler…

Onlar da gelemediler…

Neden biliyor musunuz?

Hazır halde bekliyor olmalarına rağmen yola çıkarılmadıkları için… Depremin üzerinden 36 saat geçmesi gerekti onların enkazda ilk balyozu vurması için…

Benim adım Vicdan…

Türkiye’de göçük altındayım…

Can pazarıydı adeta yaşanan…

Enkaz altında yüz binler, dışarıda milyonlar şaşkın ve öfkeliydik hepimiz…

Nasıl olmayalım?

Ben tüm bunları yaşarken AFAD yetkilisi daha ilk günün gecesinde “Şu anda her yer kontrol altında ve her yere ulaşılmış durumda!” açıklaması yapıyordu…

Yüz binlerce insanın yerlerini bildirmek için kullandığı Twitter’a erişim yasağı getirildi…

Evlerin çatılarına kurulmuş baz istasyonları yıkımlar sonrası devre dışı kaldı, telefon ve internet altyapısı çöktüğü için iletişim uzun süre sağlanamadı…

“Yol yapıyor” dedikleri kişilerin yaptığı o yollar depremde kâğıt gibi katlandığı için arama kurtarma ekipleri ve yardımların gelmesi gecikti, yollarda uzun trafik kuyrukları oluştu…

Kurutulan Amik Gölü havzasına inşa edilen ve daha önce de sele teslim olan Hatay Havalimanının pisti ilk anda kullanılamaz hale geldi…

Bir an önce yardımların ulaşmasını sağlamak adına pisti onarması gerekenler yardıma gelen diğer Belediyelerle “onarımı ben yapıyorum, sen yapmıyorsun” söylemleri üzerinden laf dalaşına tutuştular…

Yardımları taşıyan araç sahipleri polis tarafından şehir girişlerinde durdurularak “AKP flaması takarsanız bırakırız yoksa geri dönün!” şeklinde tehdit edildiler.

Halkın vergileriyle vatandaşların tamamına hizmet vermesi gereken TRT, canlı yayın esnasında bir vatandaşın “Sorar mısınız yöneticilere 50 saat boyunca bizi burada neden yalnız bıraktınız?” şeklindeki feryadına sessiz kaldı ve apar topar yayın kesildi…

Benim adım Vicdan…

Türkiye’de göçük altındayım…

O kadar çok yıkılan bina vardı ki kurtarılacaklar bile torpille belirlendi… Birilerinin tanıdığı olmayanların bulunduğu enkazlardan AFAD ekipleri apar topar başka yerlere sevk edildi…

Derken devletin en kuşatıcı figürü olması gereken Cumhurbaşkanı geldi deprem bölgesine… Deprem sonrası geciken arama kurtarma ve yardım organizasyonuna yönelik eleştiri yapan vatandaşlar için “haysiyetsiz, şerefsiz, namussuzlar” ifadelerini kullanarak birlik beraberliğe en ihtiyaç duyulan zamanda yine ve yeniden böldü, parçaladı hem toplumu hem de son ümitlerini de yitirmek üzere olan yüreklerimizi…

Yağmacılık baş gösterdi sonra deprem bölgesinde… Otorite boşluk tanımazdı… Devletin polisinin askerinin gelemediği yerde kuralları herkes bildiği gibi koyuyordu…

Ama hala hukuk işliyor olmalıydı ve yağmacılık mevcut kanunlarla ve kolluk kuvvetleriyle önlenebilirdi…

Derken OHAL ilan edildi… Sebepsiz yere… Hâlbuki afet koşullarında gerekli tüm tedbirleri almaya yeterli imkânlar sunan yürürlükteki kanunları vardı memleketin…

Dert başkaydı… Sert kullanmak istiyordu birileri… Sesi çıkmasın istiyordu kimsenin… Kimse kendisini eleştirmesin, yanlış uygulamalar halka duyurulmasın isteniyordu… Acılı insanların yaşam mücadelesi verdiği deprem bölgesi bir açık cezaevine çevrilmek isteniyordu…

Hukukun askıya alındığı koca bir cezaevine…

Polis, asker kıyafetli insanların videoları dolaşmaya başladı sosyal medyada sonra… Yağmacı oldukları iddia edilen insanları öldüresiye döven “polisler”… Hukuk bir kez daha rafa kalkmıştı. Eli sopalı insanlar bir kez daha kendi hukuklarını uygulamaya başlamışlardı birileri adına…

Her şeyin kontrolünü elinde bulunduran, her gücü kendi istediği şekilde yöneten ve her kurumu kendisine bağlayan birisi emir vermedikçe kimse adım atamıyor, kimse inisiyatif alamıyor, herkes o tek adamdan korkuyordu…

Ben de korkuyorum… Ama tek adamdan değil…

Onun eliyle ülkenin adım adım bir iç çatışma ortamına doğru sürüklenmesinden…

Benim adım Vicdan…

Türkiye’de göçük altındayım…

Siyasi ve şahsi menfaatlerinizi bir kenara bırakın ve lütfen artık duyun sesimi…

Aksi takdirde kırılan psikolojik ve toplumsal faylar tüm ülkeyi enkaz altında bırakacak…