Yan Yana

Bu köşedeki ilk yazı, tabii ki de yayın hayatına yeni başlayan “Pusula Güvenlik Araştırmaları Topluluğu”na kocaman bir “hayırlı olsun” ile başlayacaktır. Çevrenin ve dünyanın böylesine kirlendiği bir zamanda umarım bu yeni toplulukla bir nebze olsun istikametimiz doğrulur, pusulamız hep doğru kuzeyi, doğru kutup yıldızını gösterir. Evet, belki yolun çok başı, hatta en başı, ama kelebeğin kanadının bile etkisi varken bu topluluğun neden olmasın. Çok okunmak için değil, doğru okumak ve doğru okunmak için yürümeye başladık. Temennimiz hep doğru yürümek.

*****

Gelelim köşemize. Gündelik hayatın içerisinde o kadar çok yanıp ve hemen sönen olay meydana geliyor ki, bıraktıkları etki de heşteglerin sayısından öteye geçmiyor. Oysa bilimsel bir metot olarak “bütüncül bakmak” lazım. Kişileri, olayları, oluş sırasını hep “hedef” odaklı olarak birbirine bağlamak lazım. İnsan hayatı, bedeni ve yaşantısı gibi. Kötü “bir” alışkanlık başka bir kötüyü, o daha da kötüyü tetikliyor. Devletler gibi; birisi köprüde bir adamı bıçaklıyor, bu başlangıç “milyonların ölmesi” ile sonuçlanıyor.

Aynı, iyi adam – iyi sistem ve güzel sonuç ile kötü adam – kötü sistem ve yıkım döngüsünde olduğu gibi. İşte böylesine kocaman iddiaların arasında bu köşede böylesine mütevazı “yan yana”lar oluşturmaya çalışacağız. Bazen dünya, bazen Türkiye, bazen de sosyal hayat ve insanlık… Yazdığım gibi bir kurgu büyük, ama yazılar ve yazarlar mütevazı. Kimi tutacak kimisi tutmayacak ama unutmamak lazım ki bir “yan yana” alıştırması hep olacak. Kendimiz için, çevre için, belki de dünya için.

*****

Bu kadar uzun bir girişten sonra ilk yan yana denememiz maalesef, Türkiye ve son dönem gelişmeleri üzerine olacaktır. Neden maalesef? Çok hızlı gelişen, ama bir o kadar da hızlı kaybolan gündemler meydana geliyor ülkemizde. En basitinden, bir Cumhurbaşkanının elinden çıkan kararlarla ülkenin neredeyse her şeyine format atıldı. Bu kadar değişime uğrayan ülkede olayların yan yana getirilmesi belki geleceğimiz için acil bir ihtiyaç. İnsanların ekonomik kaygılarının en üst seviyede olduğu veya tutulduğu bir ortamda, birileri sanki olayları, alınan kararları yan yana getirmemizi istemiyor. Bak, ben senin için düşünüyorum yazıyorum icra ediyorum, der gibi davranıyor! Çok uzaklara gitmeden, son dönem meydana gelen “dört” olayı şimdi yan yana getireceğiz. Temelinde bazen siyasi bazen ideolojik nedenler var gibi görünse de esasında “bir” hedefe odaklanmış dört olay.

Birinci olay; bir siyasi parti liderinin gayretleriyle, tahliyesine yalnızca 8 ay kalan, eşini öldürüp (yani kadın katili) bir mafya liderinin cezaevinden çıkartılması. Bahse konu mafya liderinin cezaevindeyken ülkenin o zamanki Başbakanı bugünkü Cumhurbaşkanı için yazdığı hakaretler ortadayken. Buna rağmen kendisi için “af” çıkartıldı. Burada cumhurbaşkanına rağmen oldu demek mümkün değil. Çünkü bu durum Cumhurbaşkanının her şeyine ters. Tabii bir de affı için uğraşan siyasi parti liderinin “ülküdaş” diye nitelendirmesi ise bir kadın katili ve organize suç örgütü lideri için bir gaf veya hata olarak algılanamaz.

İkinci olay; aynı mafya liderinin tahliyesinden hemen sonra, soluğu başka bir mafya babasının veya mafyavari işleri olan eski bir bakanın yanında almasıydı. Evet, bir fotoğraf karesi ama içindeki dört figürün hepsinin de gücün karanlık tarafında hikâyeleri var. Tabii resmin çekildiği yer ve oraya “konma” şekli ise çok detay bilgiler.

Üçüncü olay; 103 emekli amiralin bildirisi. Kim ne derse desin ama şunu diyemez: “Bu emekli 103 Amiral, olayın darbe bildirisi haline geleceğini veya takip edilmediklerini, içlerinde karşıya çalışanların olmadığını bilmiyorlardı, işin buralara kadar geleceğini kestiremediler,” diyemez. Hele içlerinde adli olaylarla, mahkemeyle, teknik takiple, dinlemelerle içli dışlı olmuş emekli amiraller varken. Bu bildiriye bir “yan yana” daha yapmak lazım. Bu günlerde çok popüler olan İçişleri Bakanını eklemek ilerisi için faydalı olacaktır. Başlangıçta bütün suç teşkil eden olayların ve takiplerin İçişleri Bakanına bağlı kolluk tarafından yapıldığı, buna da “hazırlık soruşturması” denildiği herkesçe malum. İşte tam bu noktada “iki aydır takipteydik,” diyen bir bakan var. Yani Türkçesi, “Hazırlık soruşturması başlamıştı. Benim de Bakan olarak bilgim vardı, kontrolüm altındaydı…” dedi Bakan.

Dördüncü olay: Yukarıdaki üç olayla yan yana gelmesi gereken son olay da malum olduğu şekilde yurtdışına kaçan başka bir mafya babası ile üçüncü olaydaki Bakan’ın arasında geçen itişmeler kakışmalar…

Yukarıda bahsi geçen bu dört olay Türkiye’de kendi zaman dilimleri içinde az da olsa gündem oldu veya sonuncusu gibi biraz uzun metrajlı olarak gündem olmaya devam ediyor. Şimdi bu dört olayın kendi başlarına birer anlamları vardır. Peki, hepsini yan yana getirince nasıl bir anlam ortaya çıkacak? Tam burada bu dört olayın yanına “siyasi deha” olarak tanımladığımız Cumhurbaşkanının fotoğrafını koymak lazım. Yani bu bağımsız duran dört olayın yanına bir de onun fotoğrafını ekleyelim ve en basit ifade ile veya avanta biri ile “Ne yani bunların hiç birisinde müdahalesi yok, bu olaylar onun kontrolü dışında, ya yok ya her şeyde onun parmağı olamaz,” biraz afazik biraz ikircikli bir şekilde “ya varsa” diyelim.

Karşımızda daha önce uluslararası silah ticareti ve kaçakçılığından sabıkalı veya daha farklı bir ifade ile daha önce devlet imkânları ile yaptığı kaçakçılık deşifre edilmiş bir Reis var. Aynı Reis’in maalesef kazanma, daha çok kazanma hırsı doymamış, dinmemiş durumda. Kaçakçılığa konu olan malların parasal değeri ve “narkotik” de eklenince hiç Reis’in “boş ver” diyeceği cinsten değil. Sabıkalı Cumhurbaşkanı eski sistemi ve eski usulü ile trafiği sürdürmesi mümkün olmadığı için yeni yollara, yöntemlere ve şahıslara ihtiyaç vardı. Ve o, yukarıda yan yana getirdiğimiz dört olayla birlikte yeni sistemini tasarladı ve uygulamaya koydu.

Yan yana gelen bu dört olayın ve bir de şahsın fotoğrafın bize anlatmaya çalıştığı gerçek hikâyesi belki de;

Sabıkalı Cumhurbaşkanı;

  • Eski mafyavari Bakanla uluslararası nakliyat ve depolama sorununu çözdü. Ve onu yat limanına tayin etti.
  • Eski mafya lideri ile de yurtiçi nakliyat işini çözmeyi planladı ve onu hapisten çıkartıp emrine gireceği amirinin yanına gönderdi.

Son iki olayın bu iki olayla ilgisine gelince; içeride nakliyat için de sadakatinden asla şüphe etmeyeceği bir İçişleri Bakanına ihtiyaç vardı. Hali hazırda görevde bulunan Bakan hem hırsı, hem siyasi geçmişi ve kendi teşkilatlarından çekilmemiş olması hem de NATO-Gladyo muhtemel bağlantısından dolayı o makamda olmaması gereken biriydi. Ona da 103 Amiral üzerinden bir tuzak hazırladı.

Kaçan mafya liderinin askerlerle olan ilişkisi çok güçlü. Geçmişinde, belki de daha babalığın ilk yıllarında Ergenekon’la tanışan bir lider var karşımızda. Oyunu biliyor, oyuncuları tanıyor ve hamlelerini danışarak, konuşarak veya “emir” alarak yapıyor. Bakanın, amirallerin bildirisi için “iki aydır takipteydik” cümlesinin yanına, “iki ay soruşturma başlatılması için oldukça az bir süre, en az bir yıl olmalı ki deliller ve suç tam olgunlaşsın ve kimse bu suça, suç teşebbüsüne itiraz etmesin,” vurgusunu getirerek soralım:

Niye acele ettin birisi sana “Operasyonu başlatın,” emri mi verdi? Amirallerin bile yayınlanma zamanından kaynaklanan kaygılarını da eklersen, o zaman bu soru biraz daha anlam kazanacaktır. Belki de İçişleri Bakanı bu bildiri mevzusunu siyasi bir itibar hamlesi olarak kullanmak için geliştirecekti, bekletecekti. Hatta önümüzdeki ilk 15 Temmuz’da onu kullanacaktı. Ama Reis bu lokmayı ona yedirtmedi. Düğmeye bastırdı ve Bakanı, Ergenekon’un kucağına itti. Onlar da kendi mafya babaları ile onu ringe çıkarttı.

Reis, tasarladığı yeni sistem için, kendisine bir zarar dokunmadan ondan kurtulmalıydı ve başardı da sanki. Tabii ki Cumhurbaşkanının bu “siyasi deha” olgusunun içinde yenilmezlik yok. Ortaklar arasında bir gün mutlaka kavga çıkar. Ortadaki pastanın büyüklüğü kavgayı hak ediyor. O kavga için de “yan yana”lar belki de birikmeye başlamıştır.

Bu arada, son söz olarak; Reis’in hiç ortada gözükmeden maşa kullanarak adam yemesi yeni değil, ama adamlarını adamları ile yemesi yeni. Yani belki de daha önce muhaliflerini veya daha doğru bir ifade ile kendisine sadık olmayanları böyle medyanın yumrukları ile devirmekten pek haz etmezdi. Tarzı değildi, hatta bunun için kontrolü altında olan bir havuz medyası bile inşa etti. Ama bu yeni. Deniyor. Sessiz ve sakin bir şekilde kabinesindeki bir Bakan’ın çırpınışlarını seyrediyor. Eğer sistem tasarladığı şekilde başarıya ulaşırsa, bu yolu kullanmaya devam edecektir.” İki bakan bir başkan!” Hadi kimler olabilir diye “yan yana” koyalım.

Sağlık ve mutluluk hep yanınızda olsun.