Roboski ‘Allah’ın Bir Lütfu’na Giden Yolda İlk Taş mıydı?

Son günlerde yıldönümü olması nedeniyle Roboski (Uludere) olayı tekrar gündeme geldi. Meslektaşım Ali Çağlar gibi bölgede görev yapmış veya konuya vakıf askerler insanların aydınlanması için tecrübeleriyle olaya tekrar ışık tutmaya çalıştılar.

Olay sonrasında Hava Kuvvetlerinin terörle mücadeledeki etkinliği askıya alınmıştı ve “çözüm süreci” yeni bir aşamaya evrilmişti. Daha sonra TSK tarafından yapılmak istenecek neredeyse tüm operasyonlara izin verilmeme noktasına kadar götürülecek olan bu süreç de tıpkı ABD’nin Irak’a girmek için bahane ettiği kimyasal silah yalanı gibi bir yalanla bitirildi.  Belki de bu olay TSK’ya karşı yapılan 15 Temmuz darbesinin ilk aşamasıydı.

Son dönemde konuyla ilgili yazılan değerlendirmelere göz attığımda gazeteci Sedat Bozkurt´un yazısı ilgimi çekti. Yazıyı okurken, “Kurt puslu havayı sever” deyimi gözümde canlandı.

Yılların gazetecisi Bozkurt, yıllarca tüm hükümetlerin şikâyetçi olduğu devletçi derin bürokrasiden bahsetmiş, muhalefetin iktidara geldikten sonra şikâyetçi olduğu bu sistemi değiştirmek yerine kendi sistemini kurmaya çalıştığını örnekleriyle anlatmış. Bu konuda verilebilecek en manidar örnek birisi, Bülent Ecevit ile devlet içindeki gizli yapılanma arasında yaşanan olay olabilir. Türkiye´de hükümetin bilgisi dışında bir kontrgerilla örgütlenmesi olduğunu geniş kitlelere duyuran ilk kişi Bülent Ecevit’ti. “Resmi görünümlü fakat gayri resmi” örgütten iktidara gelince hesap soracağını söylemişti. Ecevit liderliğindeki CHP, o seçimleri kazandı. Seçim kanunundan dolayı tek başına iktidar olamamış, Necmettin Erbakan’ın başkanlığını yaptığı Siyasal İslam’ın o dönemdeki partisi Milli Selamet Partisi (MSP) ile koalisyon kurmuştu.

Başbakan Ecevit Özel Harp Dairesi brifingini Genelkurmay Başkanı Semih Sancar´dan almıştı. Özel Harp Dairesinin o dönemde Kıbrıs’taki örgütlenmesini öğrendikten sonra Ecevit´in bakışı değişmiş, Özel Harp Dairesinin kapanmasını bırakın, Sancar toplantıdan ek bütçe ile çıkmıştı.

Gazeteci Bozkurt´un “başörtüsü davasında” AYM´nin tutumunun zaman içerisindeki değişimini, Umut Kitapevi davasında yargılananların beraat etmesi ve Susurluk davasında Mehmet Ağar’ın durumu ile hükümetin bu derin bürokrasiyi devşirdiğini anlatırken, gözden daha başka şeylerin kaçırıldığı ortaya çıkıyor. Bozkurt yazısının sonunda, hükümeti bu değişimle birlikte bu olayda temize çıkarıp, hiçbir şeyden habersiz olduğunu insanlara ispatlamaya çalışıyor. Burada sorulmayan, ama sorulması gereken asıl soru, bu değişimde gerçekten hükümet derin bürokrasiyi ele geçirip devşirdi mi yoksa kendisi ele geçirilip devşirildi mi?

Roboski olayında ifade veren Yaşar Güler´in bizzat savunduğu gibi, 27 Aralık 2011 tarihine kadar MİT’in yoğun bir dezenformasyonu olduğu şüphe götürmez bir gerçektir. Bozkurt’un iddia ettiği gibi tüm üst düzey PKK yöneticilerinin yanında bir MİT elemanının olduğu bilgisi gerçekçi bir bilgi değildir. Buna karşın KCK yargılamaları bir kronoloji içerisinde incelenirse MİT’in PKK’ya eleman yerleştirmek için uğraşırken örgüt tarafından nasıl kullanıldığı da görülecektir. Hatta MİT’in kendi eliyle terör örgütüne patlayıcı temin ettiği ve bu patlayıcıların 18 Ekim 2011’de Bitlis-Güroymak karayolunda tekrar kendi polisine yönelik kullanıldığı ortaya çıkmıştır.

Türkiye’nin yakın tarihindeki olaylar incelendiğinde, birçok olayın üzerinin sisle kaplı olduğu görülecektir. Bu olayların tamamı bir arkeolojik kazı çalışması titizliğiyle tekrar incelenmeye başlanmalıdır. Başta 15 Temmuz olmak üzere gerçeklerin gün yüzüne çıkarılması için, iğneyle kuyu kazar gibi gerçekler ve bağlantılar gün yüzüne çıkartılmalıdır. Meclis Araştırma Komisyonu Raporlarının kaybolduğu, olaylarda ele geçirilen delillerin incelenmediği ve davaların, olayların örtbas edilmeye çalışıldığı izlenimi uyandırılacak bir hızla bitirildiği dönemler yaşamaktayız. Roboski olayında ise, Hükümete yapılmış bir derin bürokrasi operasyonundan bahsedersek eğer, bu olayın aktörleri olan Erdoğan, Necdet Özel, Hulusi Akar, Yaşar Güler ve Ali Rıza Kuyu’nun şu anki durumlarını incelemekte fayda olacağı kanısındayım. Erdoğan istediğini almış bir başkan, Akar emekli olmuş ama halen TSK´yi elinde bulunduran bir bakan, Yaşar Güler ise suçlanan bu ordunun başı konumundadır. Gazeteci Bozkurt’un, derin bürokrasinin Hükümete bir operasyonu gibi göstermeye çalıştığı bu olayda aslında sorulması gereken soru, bu olay derin bürokrasinin Hükümete bir operasyonu muydu, yoksa “Allah’ın Bir Lütfu” olan 15 Temmuz’a gidecek yolda döşenen ilk taş (ya da mayın) mıydı?