Nuri Gökhan Bozkır Kara Kutu mu?

1996 yılında Kara Harp Okulu’ndan mezun oldu.

Uzun yıllar Özel Kuvvetlerde Tim komutanı olarak görev yaptı.

Özel Kuvvetlerin en mahrem konularından olan Gayri Nizamı Harp derslerini gizli kayda almaktan Askeri Casusluk suçlamasıyla yargılandı.

2005 yılında bazı polis ve askerlerin de yer aldığı ‘Sauna Çetesi’ ve ‘Küre Operasyonları’ davaları kapsamında yargılandı ve meslekten ihraç edildi.

Suriye iç savaşının ilk yıllarında ÖSO komutanları ile birlikte hareket etti ve Esad’a karşı savaşacak birliklerin eğitiminde görev aldı.

MİT Tırları davasının gizli tanığı bir üsteğmenle birlikte 2015 yılında patlayıcı madde yüklü soğan kamyonuyla yakalandı. Bu olaydan sonra, Kırgızistan’da faaliyet yürüten DNS Defence adlı silah, bomba ve patlayıcı satışı yapan savunma şirketinin sahibi olduğu ortaya çıktı.

Başına geleceklerden haberdar edilmiş veya sezmiş olacak ki yıllar önce Ukrayna’ya gitti. Ukrayna’da yaşarken hakkında Öğretim Üyesi Doç. Dr. Necip Hablemitoğlu cinayetinin bir numaralı katil zanlısı olması nedeniyle kırmızı bülten çıkarıldı.

Ukrayna’da kaldığı süre içinde birkaç kez basına açıklamada bulundu ve Türkiye hükümeti ile IŞİD arasında gerçekleşen silah satışlarına dair resimler yayınlayıp, beyanatlar verdi…

Nuri Gökhan Bozkır… Derin Devletin Prototipi…

Hayli kabarık bir sicil olduğu ortada. Fakat bu kadar faaliyeti destek almadan veya üzerinde bir koruma kalkanı bulunmadan icra etmesi günümüz şartlarında pek mümkün değil. Ona isnat edilen suçlara ayrıntılı olarak bakmakta fayda var. Zira, faaliyetlerinin içeriği ve uygulama şekli bizlere amacına ve daha önemlisi kimin için bu işleri yaptığına dair önemli ipuçları veriyor.  

Nuri Bozkır ‘a isnat edilen suçlamalar içinde en sansasyonel olanı Doç.Dr. Necip Hablemitoğlu cinayeti. Her ne kadar hakkında kesinleşmiş mahkeme kararı olmasa da cinayeti onun işlediğine dair ciddi iddialar ve deliller var. Olay sonrası yakalanamadı ve dosyanın karartıldığı iddia edildi. Fail o ise olay mahallinde yakalanmaması gayet normal. Aldığı eğitim göz önüne alındığında ve dönem şartları içinde yakalanmaması sürpriz değil. Bir Amerikan filminde, Özel Kuvvetlerden ayrılan bir tetikçinin söylediği gibi; bize nasıl ölmeyeceğimizi (yakalanmayacağımızı) öğrettiler, tabi önce nasıl öldüreceğimizi öğrettikten sonra. Fakat yakalanmaması sadece onun başarısı değil elbette. Birçok faili meçhul cinayetin açığa kavuşturulmasını engelleyen bir el tarafından bu dosya da akamete uğradı. Ta ki 17 yıl sonra ortaya çıkarılan HTS kayıtlarına kadar. Yapılan soruşturmada suikasttan 6 ay öncesine kadar Hablemitoğlu’nun evi civarında keşif yaptığı ve olay günü telefonunun o bölgeden sinyal verdiği ortaya çıktı.

Sauna Çetesi ve Küre Operasyonları içerik olarak çete yapılanması gibi görünse de hedef aldığı kişiler itibariyle hafife alınmaması gereken olaylar. Dönemin önemli isimlerine şantaj yaptıkları gibi kasalarında devlete ait gizli bilgiler ve belgeler ortaya çıkmıştı. Hatta o dönemde çetenin amacının darbeye hazırlık olduğu iddia edilmişti.

Suriye’de Esad’a karşı savaşması ve ÖSO militanlarını eğitmesi meselesi ile Suriye’ye soğan kamyonlarıyla silah taşıması konusunun ise birlikte değerlendirilmesi gerekir. Her ne kadar bazı örgütler bunu denemişse de açıktan ve fütursuzca bu faaliyetleri icra eden yegâne yapı var. Ve bu yapı suç ortaklıklarına dahil olan ve sonrasında bu ortaklığı açığa çıkarması muhtemel kimseyi yaşatmayacak kadar tecrübeli. Geçtiğimiz senelerde Nuri Bozkır’la benzer faaliyetleri yürüten Heysem Topalca’nın feci bir trafik kazasında öldüğünü hesaba kattığımızda yurt dışına çıkması belki de hayatını kurtarmıştır.

Kırgızistan’da sahip olduğu silah, bomba ve patlayıcı madde satan şirketine de bu gözle bakılması ilişkilerini anlama adına daha net bir resim ortaya koyabilir.

Ukrayna’nın Hediyesi mi MİT’in Operasyonu mu?

O hem bir asker hem de MİT görevlisi… hem bir cinayet şüphelisi hem de uluslararası bir şirket sahibi… hem çete lideri hem de askeri casus… hem silah kaçakçısı hem de kırmızı bültenle aranan bir firari… Şimdi ise Erdoğan’ın düşman bellediği kesimlere karşı kullanacağı güçlü bir koz… Yani Erdoğan kime vurmak istiyorsa ona karşı kullanacağı etkin bir silah. Ayrıca, bir ifadesi ile, Erdoğan’a ve MİT’e yönelttiği tüm ithamları geri çekebileceği bir durum söz konusu.

Haberlerden edinilen bilgilere göre Ukrayna’da bulunduğu sırada, MİT tarafından Türkiye’ye getirildi. Ukrayna, Rusya ile gireceği muhtemel savaşın telaşından mı dikkatsiz davrandı yoksa Türkiye’nin, Ukrayna’nın yanında yer almak için istediği özel hediyelerden birisi mi bilemiyorum. Sonucu itibariyle, Erdoğan’ın iç siyasette yeniden güç kazanması için önemli bir fırsat olduğu su götürmez bir gerçek. Bu hadise daha önceki kaçırma vakalarında olduğu gibi iki ülke arasında bir krize dönüşür mü bilmiyorum. Çünkü hiçbir ülke kendisine sığınan birinin kaçtığı ülke istihbaratı tarafından kaçırılmasını hoş karşılamaz. Olayın bu boyutunun çok bir önemi yok aslında. Neticede yakalandı ve şu anda MİT’in hazırladığı ifadeye imza atması için bazı evrelerden geçiriliyor. İşkenceye karşı özel eğitimden geçmiş de olsanız günümüz teknolojisi ile direnme süreniz günleri bulmuyor. Özellikle MİT’in bu teknolojiyi çok etkin ve sık kullandığı gerçeği varken.

Gaffar Okkan, Bahtiyar Aydın, Hrant Dink ve benzeri daha birçok cinayeti, suçu üstlenen örgütlerin işlemediğini toplumun birçok kesimi kabullenmiş durumda. Tüm dünyada ‘Derin Devlet’ denilince zihinlerde şu anlam canlanır: Devletin ve kurumlarının resmi olarak yapamayacağı fakat gerekli olduğunu düşündükleri birçok işin illegal yollarla ve acımasızca icra edilmesini sağlayan oluşumdur. Bizim ülkemizde ise Derin Devlet denilince birçok kesimin gözünde; ülkeyi sürekli olarak karıştıran, devamlı diken üzerinde tutan, toplumsal yaraları kaşıyarak insanları birbirine düşman eden, kendi ülkesindeki hemen her terör örgütünü yönlendiren ama ne hikmetse kendi vatandaşının zararına kullanan illegal bir yapı canlanıyor.

Hafife Alınmaması Gereken Bir Oluşum

Nuri Gökhan Bozkır ve benzerleri, kendisini devletin sahibi gördükleri halde bu devletin vatandaşlarını ve onların değerlerini hiçe sayıyorlar. Kimi zaman Kürt – Türk olarak ayırmaya çalışıyorlar toplumu, kimi zaman Alevi – Sünni, kimi zaman kanunlar yaparak gerçekleştiriyorlar emellerini, kimi zaman anayasayı dahi çiğneyerek. Bazen varlığını inkâr ettiriyor bazen korkutmak için ısrarla kendinden bahsettiriyor. Ama ne olursa olsun, hafife alınmaması gereken, çok güçlü ve teşkilatlı, sağlam bir hiyerarşisi olan, eğitilmiş kadrosu çok zengin bir yapılanma.

Zorda kalınca, kendisi için çalışan hatta kendi yetiştirdiği elemanlarını dahi harcamakta tereddüt etmiyorlar. Yöntemleri farklı olsa da bilinen en sık kullanılan yöntemler; trafik kazası, kalp krizi, intihar ve ortadan kaybedilme. Şimdiye kadar yakalanan zanlılardan mahkeme safhasını geçip hapiste yatan var mı, bilmiyorum. Çünkü isimlerinin ve icraatlarının mahkeme salonlarında telaffuz edilmesi riskini dahi göze almıyorlar. Yakın dönemde bazı kilit isimler için böyle bir imkân oluşmuştu fakat bazıları yapının koruması sayesinde mahkemeden elini kolunu sallayarak çıktı, bazıları ise ölümün soğuk yüzünü tattı. Bir daha böyle bir imkân ne zaman bulunur, bilemem. Lakin, kalp krizine kurban gitmezse veya cezaevinde kendisini asmazsa Nuri Gökhan Bozkır Derin Devletin kara kutusu olmaya ve birçok faili meçhul olayı açığa kavuşturmaya namzet bir profil. Malum, ülkemizde suçunu itiraf eden meşhur sanıklar ne hikmetse cezaevinde pek yaşamıyor. Ne diyelim, Allah, Nuri Gökhan Bozkır’a uzun ömür versin de hiç olmazsa ilerleyen zamanlarda gerçekleri öğrenme imkânımız olsun.