Türkiye-Suriye İlişkileri

Türkiye’nin uygulayageldiği Suriye politikasını değiştirmesinin olası sonuçları neler olabilir?

Yazarlarımız, son dönemdeki gelişmeler ışığında Türkiye’nin Suriye ile geliştirme gayretinde olduğu ilişkilerin muhtemel sonuçlarını değerlendirdi.


Sezai Akyüz:

Suriye’deki muhalif gruplar meselesi son 10 yılda olduğu gibi gelecek yıllarda da hem ülkemiz hem de dünya için tehdit olmaya devam edecektir. Suriye yönetimine yön vermek isteyen ülkeler, finanse ve teçhiz ettikleri grupların birçoğunda zamanla kontrolü kaybettiler. Hem kaybedilen kontrol hem de savaşın bir türlü hedeflendiği gibi sonuçlanmaması neticesinde, muhaliflerle destek veren ülkeler arasında sorunlar baş göstermeye başladı. Türkiye, daha önce desteklediği, teçhiz ettiği ve finansman sağladığı birçok örgüt mensubunu Esad’ın yeniden birçok bölgede etkinlik kurması sebebiyle ülkeye kabul etmek durumunda kaldı.

Geçen süreçte fazlasıyla kriminalize olmuş olan bu yapılar bulundukları ortamın şartlarına bakmaksızın silahlı güçlerini her an kullanma eğilimindeler. Ayrıca bölgede Türkiye’nin açıktan karşı olduğu muhaliflerin ve rejim yanlısı grupların da öfkesini üzerine çektiği bilinen bir gerçek. Netice itibariyle 900 km. sınırınızın olduğu ülkenin içişlerine kimi zaman terör gruplarını bile destekleyerek dahil olursanız oradaki ateşin de tuttuğunuz maşanın da size zarar vermesi kaçınılmaz olur.

Suriye ile başlaması muhtemel barış görüşmelerinde Esad tarafının ilk taleplerinin muhaliflerin kendisine teslimi veya yargılanması olacaktır. Türkiye’nin bu talepleri kabul etmesi durumunda ise daha önce destekledikleri grupların namluları kaçınılmaz olarak ülkemize dönecektir


H. Murat Kadir:

Erdoğan Suriye’de yıllardır izlediği politikanın yanlış ve başarısız olduğunu çok iyi biliyor. Bugünlerde gündemde olan politika değişikliğinin bir yönüyle seçimlere yönelik olarak muhalefetin söylem alanını daraltma maksadı taşıdığını düşünüyorum. Muhalefet son dönemde Erdoğan’ın başarısız Suriye politikası ve sayıları 4 milyona varan Suriyeli sığınmacıların geri gönderilmesi üzerinden seçmende doğrudan karşılık bulan bir propaganda yürütüyor. Erdoğan da bunun farkında ve oldukça büyük riskleri olmasına rağmen çaresizliğin de bir sonucu olarak muhalefetin elinden bu kozu almaya yönelik adımlar atmaya başladı.

Zafer Partisinin son kamuoyu yoklamalarına göre sadece sığınmacıları geri gönderme vaadi üzerinden %2-2,5 oranlarında oy alması bekleniyor. CHP’nin de benzer bir vaadi var ve bu konunun en az %5-6 civarında bir oy potansiyeli barındırdığı söylenebilir. Erdoğan, Suriye yönetimi ile diplomasi kapısını açması ve bir şekilde sığınmacıları geri gönderme konusunda uzun vadeli de olsa bir anlaşmayı masaya getirmesi, belki cüzi miktarda Suriyeliyi de seçimler öncesi geri göndermesi halinde muhalefete gitmesi muhtemel oyları geri toplamayı hedefliyor.

Bu kapsamda ilk somut adım olarak iktidarın gizli ortağı Doğu Perinçek Eylül ayında Şam’a gidecek. Her ne kadar Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin resmi bir temsilcisi olmasa da Perinçek gayri resmi olarak Erdoğan adına masada bulunacak. Toplantıda Türkiye’nin Suriye’nin toprak bütünlüğünden yana olduğu vurgusu yapılarak Suriye’nin kuzeyindeki PKK, PYD, YPG gibi terör örgütleri ile mücadele konusunda Suriye Devleti’nin inisiyatif alması gerektiği ve nihayet Suriyeli sığınmacıların geri gönderilmesine ilişkin bir yol haritasının masaya getirilmesi gibi konuların görüşüleceğini bekleyebiliriz.

Suriye politikasındaki bu değişim uzun vadede Türkiye’nin Suriye’den çekilmesiyle sonuçlanacak sürecin de bir girizgâhı olarak görülebilir. Geçmişte Suriye’ye yönelik harekâtları ülke kamuoyuna sunmada mahirane bir performans sergileyen Erdoğan’ın, verilen yüzlerce şehit ve harcanan onca ülke kaynağını bırakarak geri çekilmeyi ülke kamuoyuna kabul ettirmede sorun yaşayacağını sanmıyorum.

Suriye’de diplomasi kapısının açık bırakılması sonrası oradaki terörle mücadeleyi müstakbel “kardeşi” Esad’a “devredecek” olan Erdoğan’ın yaklaşan seçimlerde en kilit konumda olan Kürt oylarına odaklanacağını düşünüyorum. Bu kapsamda yakın bir gelecekte Erdoğan tarafından Kürt seçmenin oy davranışlarında önemli değişiklikleri hedefleyecek adımların atılmasının da sürpriz olmayacağı kanaatindeyim.


Bayram Bayır:

Türkiye’nin 2011 yılından bu yana Suriyeli mültecilere uyguladığı “açık kapı politikasının” son zamanlarda bir değişim sürecine girdiği açıkça görülmektedir. Meseleye şu ana kadar kaotik bir yönetim anlayışı ile yaklaşılmıştır. Suriyeli mülteciler kimi zaman Avrupa’ya karşı bir koz kimi zaman da ümmetçi politikalar üretebilmek adına siyasi malzeme olarak kullanılmıştır.

Entegrasyon sürecinin hiç olmayışı ve ekonomik krizin de etkisiyle şovenist muhalif figürler toplumun Suriyeli mültecilere yaklaşımını AKP aleyhine çevirmiştir. Bu olumsuz süreçten kurtulma beklentisiyle AKP rejimi “gönüllü geri dönüş” adı altında politika geliştirmeye çalışmaktadır.

Esad rejimi ile anlaşma sağlansa bile Suriyeli mültecilerin ülkelerine geri dönmeye pek istekli olmadıkları görülmektedir. Kayıtlı olarak 3,5 milyon; kayıtlı ve kayıtsız olarak da toplamda 8 milyon civarında Suriyelinin Türkiye’de yaşadığı tahmin edilmektedir.  Böyle büyük bir kitlenin bir anda bir politika değişikliği ile sönümlendirilmesi yoluna gidilmesi çok ciddi insani krizlere ve karmaşalara sebep olacaktır. AKP yönetiminin bugüne kadarki beceriksiz yönetim anlayışının burada doğuracağı tek sonuç felaket olacaktır.

Suriyelilere yönelik net bir politikanın olmayışı, ırkçı söylemlerin her geçen gün artmasına sebep olmaktadır. Ortaya çıkabilecek siyasi bir karmaşa durumunda ise Suriyeli mültecileri zor günler beklemektedir. Toplumsal huzur ve barışın olmadığı bir zeminde ciddi adaletsizliklerin yaşanması da kaçınılmaz olarak tüm ülkeyi derinden etkileyecektir.