Rıdvan Özden Albay’ı Vurdukları Yeri Gördüm

Cumhuriyet tarihimizde her şeyin iç içe geçtiği böyle bir dönem yaşanmadı.  Kirli amaçları olan kirli adamların ittifakı her mecrada görünür oldu. Bir şekilde bu son dönemeci geçip kirli düzenlerini bir sonraki varislerine aktarmak için neleri göze alacaklarını birlikte göreceğiz.

Bir devir kapanıyor yeni bir devir açılıyor, eski devrin aktörleri yeni devrin aktörlerine bayrağı teslim ederken eski günahlarını da sümen altı etmek istiyorlar. Sümen altı etme yöntemleri bilindik: Vatan, Millet, Din. Bayrağı vermek istedikleri nesil bu günahları heybesine alacak mı? Parçası olmadıkları suçların mağduru olmuş insanların çocukları ile yeni kavgalar başlatacaklar mı? Doğrusu bilmiyorum.

Bu bağlamda Oğuzhan Uğur’un “BaBaLa TV” isimli YouTube kanalında son dönemde yaptığı söyleşiler dikkat çekiciydi. Ümit Özdağ ile başlayıp Ömer Faruk Gergerlioğlu ile devam eden söyleşiler silsilesinde isimlerini yazmayı bile israf gördüğüm politikacılar da katılarak kendilerini rezil ettiler. Sonrasında Hakan Şükür’e yaptığı söyleşi davetiyle bir defa daha dikkatleri kendine çeken Oğuzhan Uğur yaptığı daveti babasının isteğiyle geri çekti.

Bir zamanlar ilçe jandarma komutanlığı kışlasının tel örgülerinden atlayarak babasının düşman gördüğü Kürtlerin çocuklarıyla oyun oynamaya giden Oğuzhan (kendi ifadesi), bu defa babası tarafından yakalanmış ve kulağından çekilerek eve getirilmişti. Tabii ki bu bir teşbih ama Ömer Faruk Gergerlioğlu söyleşisinin oluşturduğu etkiden sonra Hakan Şükür gibi bir isme söz vermek kendi ayaklarına sıkmak olurdu. Nitekim izin vermediler de. Konu Hasan Atilla Uğur olunca tartışmalar ve eleştiriler doğal olarak 1990’lı yıllarda yaşanan faili meçhul(!) cinayetlerin etrafında dönmeye başladı.

Ergenekon davaları sürecinde Doğu ve Güneydoğu’da işlenen faili meçhul cinayetler ve işkenceler nedeniyle de yargılanan Hasan Atilla Uğur,17/25 Aralık yolsuzluk soruşturması sonrası AKP ile Ergenekon arasında yapılan anlaşma neticesinde serbest kaldı. İlginç olan ise 1990’lı yıllarda doğanların yabancı olduğu o dönemin tekrar hatırlanmasını “BaBaLa TV” isimli YouTube kanalı ile kendi oğlu sağladı.

1990’lı yıllar, TSK başta olmak üzere her kurumda güçlü olan Avrasyacı, Ulusalcı, Milliyetçi grupların kontrgerilla faaliyetlerinin yoğun yaşandığı bir dönem olarak tarihe geçmiştir. Sadece 1990/95 yıllarında onlarca üst düzey devlet görevlisi şüpheli şekilde hayatını kaybetmiştir. Mardin İl Jandarma komutanı Jandarma Albay Rıdvan Özden, Tunceli İl jandarma Komutanı Jandarma Albay Kazım Çillioğlu, Diyarbakır Bölge Komutanı Tuğgeneral Bahtiyar Aydın, Korgeneral İsmail Selen ve Orgeneral Eşref Bitlis gibi üst rütbeli subaylar düzenlenen sabotaj ve suikastlar sonucu şehit edilmişlerdir. Soruşturmalar hiçbir zaman sağlıklı yürütülmediği gibi binlerce delile rağmen olayların üstü kapatılmıştır. 30 yaş altının yabancı olduğu bu dönemi yeni nesillere aktarmak, bilgilendirmek, AKP sonrası için yapılan karanlık planları akamete uğratmak adına önemli diye düşünüyorum.

Bu bağlamda, Mardin İl Jandarma Komutanı Jandarma Albay Rıdvan Özden’in şüpheli ölümü üzerine bir iki kelam etmek istiyorum.

Albay Rıdvan Özden Neden Hedef Oldu?

Rıdvan Özden suikastına giden süreci anlamak için Rıdvan Özden’in Mardin’e atanmadan önceki çalışmalarına bakmakta ve kimleri rahatsız ettiğini bilmekte fayda var. Özden, İstanbul’da İl Jandarma Komutan yardımcısı olarak görev yaptığı sırada kaçakçılık faaliyetlerinin üzerine ısrarla gitti. Özellikle akaryakıt kaçakçılığı ile mücadelede önemli mesafe aldı. Yakıt kaçakçılığında kullanılan araçların jandarmaya ait tesislerde saklandığını belirledi ve olayı mahkemeye intikal ettirdi. Bu dosyanın içinde önemli iş adamları ve bazı önemli komutanların isimlerini kayıtlara geçirtti. İstanbul görevinden sonra Özden, Nisan 1994’te Mardin’e Jandarma Alay Komutanı olarak tayin edildi.

Bu arada Özden (Şubat 1994’te) Tunceli’de çok şüpheli bir şekilde ölü bulunan (muhtemelen infaz edilen) Albay Kazım Çillioğlu ile ölümünden kısa bir süre önce görüşmüş, Kürt meselesi ve bölgedeki çarpık ilişkileri içeren önemli bilgiler almıştı. Aynı bilgiler Eşref Bitlis’in elinde de fazlasıyla vardı; ancak Eşref Bitlis’in ölümünden sonra Çillioğlu’na çok az evrak ve bilgi ulaşmıştı. Çillioğlu da bu bilgileri Rıdvan Özden’le paylaşmıştı.

Mardin’e atanan Özden’in ilk işi bu raporlardaki meseleleri masaya yatırmak oldu. İddiaya göre, dosyalarda PKK ve işbirlikçileri, korucu ve bazı aşiretlerin örgüt JİTEM bağlantısı, akaryakıt, uyuşturucu ve silah kaçakçılığı gibi önemli konularla birlikte Hizbullah ve PKK’ya yardım eden devlet görevlilerinin listesi vardı. Bu bilgilerin bir kısmının 4 Kasım 1993’te Elmadağ yakınlarında elleri arkadan bağlı, başına iki kurşun sıkılarak öldürülen Jandarma Binbaşı Ahmet Cem Ersever’den geldiği söylenmektedir. Hatta Ersever’in itirafçı olmak istediği için ortadan kaldırıldığı kuvvetle muhtemeldir. İşte Albay Özden, çantasında bu bilgilerle Mardin’de göreve başlar.

Albay Özden, kısa sürede bölgede yapılan uyuşturucu kaçakçılığının merkezinde bir kısım PKK ve JİTEM görevlilerinin ortak çalıştığını tespit eder.  Ona göre tespitler kesindir ama tam emin olmak için risk alır, kılık değiştirerek Kuzey Irak’a geçer, orada doğrudan irtibatlı olduğu Kürtlerle görüşür. (Albay Özden daha önce de Kuzey Irak’ta bulunduğu için bağlantıları vardır. Özden bu çalışmasında 20 civarında üst düzey rütbeli askerin özellikle uyuşturucudan büyük rant sağladığını tespit eder. JİTEM personelinin önemli bir bölümünün kaçakçılıktan pay aldığını öğrenir. Bazı kişilerle ilgili delilleri ortaya koyarak dava açılmasını sağlar. Diğer önemli bilgileri de bir rapor olarak Genelkurmay’a gönderir.  Ancak bu raporun nerede olduğu henüz bilinmiyor.

Eylül 1994’te Genelkurmaya yazılan bu rapordan sonra Rıdvan Özden’e ilk ihtar gelir. Kasım 1994’te aracına kurulan pusudan saniyelerle kurtulur. Eşi Tomris Özden bu olayı ve sonrasını şöyle anlatıyor:

“Altıncı ayında buna suikast düzenlediler, ölmedi. Ben koşa koşa yanına gittim. Dedi ki: Beni öldürecekler. Köy yakıyorlar. Sonra bunu DGM’ye aldılar. Hepsini tutukluyorlar. Rıdvan’a da dava açılmış İl Jandarma Alay Komutanı olarak görevi ihmalden. Neyse, Rıdvan Mayıs’ta [1995] beraat etti. Beraat eder etmez bu olayı deşifre edecek diye öldürdüler. On beş gün öncesinde bana ‘Beni öldürecekler, beş kuruş paramız yok, köydeki evi satarsın artık’ demişti.”

Albay Özden, üzerine gelenlerin üzerine gider. Bu sefer faili meçhul dosyasını açmaya karar verir. Açtığı dosya onun için bardağı taşıran son damla olur. Çünkü birçok jandarma mensubunun faili meçhul cinayetlerde adı geçmektedir. Yine iddiaya göre, bu dönem yemeğine siyanür katılır. Özden karnı tok olduğu için kendisine ikram edilen yemeği alayda bulunan köpeklerine verir. Bu yemeği yiyen iki köpek kısa sürede can verir.

Kahverengi Çanta Nerede?

Eşinin yanından ayırmadığı kahverengi bir çantası olduğunu belirten Tomris Özden şunları söylüyor:

“İçinde anıları, günlüğü, fihristi, notları ve kırmızı kaplı ajandası vardı. Emekli olduğunda notlarını kitap yapacaktı. Şifresini bir tek ben biliyordum. ‘Ölüm kalım var, bu şifreyi sen de bil’ demişti. Ölümünden 15 gün öncesine dek çanta evde duruyordu. Ancak, ‘Ben ölürsem hırsız gibi eve girerler, çantayı alırlar’ diyerek çantayı götürdü. Hatta: ‘Ben ölürsem, başıma bir iş gelirse, çantayı al ve içindekileri evin altında yak, sen de fazla deşme’ demişti. O çanta, eşimin ölümünden sonra sır oldu.”

Tomris Özden, eşinin sır olan çantasıyla ilgili bilgileri Ergenekon davası sürecinde de dile getirir:

“Eşimin bazı evraklarını da ben gazeteci sıfatıyla Tuncay Güney’e vermiştim. Eşimin çantasını almak için dönemin OHAL komutanı Mehmet Çavdaroğlu’nun yanına gittim. Yakın dostumuzdu. ‘Beni Rıdvan’ın öldürüldüğü yere götür’ dedim. O ise bana hiç ilgi göstermedi. Daha sonra Çavdaroğlu Paşa’yı tekrar aradım, çantayı sordum. ‘Beni bir daha bu konuda rahatsız etme’ cevabını verdi.”

Burada bir parantez açmak istiyorum. İlk şark hizmetimi Mardin’de yaptım. Albay Özden’in pusuya düşürüldüğü iddia edilen noktayı bir vesileyle görme fırsatım oldu. Pusu nasıl icra edilir, pusu noktasının seçiminde nelere dikkat edilir gibi konulara biraz vakıf olan her asker o bölgenin pusu için uygun olmadığını anlar.

Resmi söyleme göre 12 Ağustos 1995 günü Mardin Savur ilçesi Ormancık köyü kırsalında PKK tarafından pusuya düşürülen Albay Özden, açılan ateş sonucu iki korumasıyla birlikte şehit olur. “Açılan ateş” dediğime bakmayın; kendisi ve korumaları kafalarından tek kurşunla vurularak şehit edilirler. Keskin nişancı nasıl yetenekli bir adamsa; arka arkaya hareketli hedefleri üstelik ilk atıştan sonra kendini koruma refleksi göstereceği muhakkak askerleri tek atışla kafalarından vurmuş!

Albay Özden’in ölümünden sonra eşi Tomris Özden olayın peşini hiç bırakmıyor. Tabi karşısında devlete sızmış karanlık bir yapı olduğu için her yönden önü kesiliyor. Eşi Albay Rıdvan Özden ile resmi kayıtlara ‘uçak kazasında öldü’ şeklinde giren eski Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Eşref Bitlis’in arasının çok iyi olduğunu, Ankara’da 5 yıl birlikte çalıştıkları (muhtemelen Genelkurmayda çünkü Eşref Paşa karacı bir subay) Eşref Paşa’nın, Körfez Savaşı’nın başladığı yıllarda Albay Özden’i ABD’ye kurye subayı olarak gönderdiğini, Eşref Paşa ile çok samimi olduklarını farklı illerde olmalarına rağmen ailecek görüştüklerini aktarıyor.

Sonuç

Rıdvan Özden nasıl öldürüldü? Soruşturmada hangi gerçeklerin üstü örtüldü? Yanında şehit olan uzman çavuşların otopsi raporları neden hiç konuşulmadı?  Onlarca soru hala cevapsız. İddialara göre Albay Özden kaçırılıp işkenceli sorgu sonrası infaz edildi. Bu iddiaların hiç de abartılı olmadığını düşünüyorum, çünkü 15 Temmuz sonrası yaşanan işkence, infaz, adam kaçırma olaylarını ve mahkemelerin bu somut suçlamalara nasıl göz yumduğunu yüzlerce defa gördük.  Özden Albay’ın Mardin İl Jandarma Komutanı olduğu dönemde Kızıltepe İlçe Jandarma Komutanı da Hasan Atilla Uğur’du. İddia o ki Albay Özden’in karşısına aldığı askerler arasında Hasan Atilla Uğur da vardı.

Şimdi başa dönelim. Rıdvan Albay gibi bir şekilde şüpheli nedenlerle hayatını kaybetmiş onlarca üst düzey subay ve faili meçhul cinayete kurban gitmiş binlerce insanın çocuklarının konuk olacağı bir BaBaLa Tv programında, konuk olarak görmek isteyecekleri kişisorulsa, cevap olarak kimlerin ismi öne çıkardı? Mesela sorguya aldığı kişiler “Ben buraların Allah’ıyım” diyen kişiyi kaç kişi yazardı?..Doğrusu, bu sorunun cevabı bile vicdanı olan her kişi için düşündürücü olmalı.