Bir Emniyet Müdürünün Bal Tuzağı ile Mücadele Anısı

Jean-Christophe Grange şöyle der; “Kültür, söylevler, dinler, üniformalar; bütün bunların cilasının altında hep cinsellik vardır.” Bu şu anlama geliyor. Hangi meslekte olursa olsun kişi zenginleşebilir, terfi edebilir, başarılı olabilir, şöhret sahibi olabilir, kudret sahibi olabilir. Tehlike değişmez, herkes için aynıdır. Çünkü insan doğasının bir yönü olan cinsellik, bazı zamanlarda acı bir test olarak kurbanını bekler. Nihayetinde bal tuzağı ile mücadelede konusunu araştıran herkesin farkına vardığı bir gerçek vardır ortada: Herkes bu tuzağa düşebilir.

Değişik siyasi oyunların döndüğü ülkemizde yıpratılmak istenen bir siyasetçinin ya da meşhur kişinin “bal tuzağı siciline” göz atılmadığını düşünmek fazla iyi niyetlilik olur. Bazıları kendi isteğiyle çapkınlık peşinde koşarken bazıları da önceden hazırlanmış bir tuzağa çekilebilmektedir. Düşman ise her daim pusudadır. Yeter ki bir açık bulsun. Hibrit bir saf dışı bırakma yöntemi olan bal tuzağı aslında basit prensipler ile engellenebilir. Mesela; Sürüden ayrılanı kurt kapar.” Göz önündeki kişilerin yalnız kalmaları, onları hem kendi içgüdülerine hem de acımasız tuzaklara karşı korumasız bırakabilir.

Konu ile ilgili araştırma yaptığım süreçte emektar bir emniyet müdürü, yurtdışında yürütülen görevler esnasında bal tuzağıyla nasıl mücadele edilebileceğini anlatmıştı. Emniyet Genel Müdürlüğünde üst düzey görevlerde bulunmuş tecrübeli polis müdürü, sonda söyleyeceğini başta söylemişti: “Deplasmana gidince daha dikkatli olmak lazım.” Ardından yaşadıklarını anlatmıştı. Yorumsuz aynen aktarıyorum:

“İki ülkenin polis teşkilatlarının yürüttüğü bir proje kapsamında genç emniyet amirleri ile bir haftalığına Belarus’a gidecektik. Benim ve maiyetimdeki genç polislerin Beyaz Rusya’ya ilk ziyaretiydi bu. Gitmeden önce kimsenin aklına bal tuzağına dair bir tehlike gelmemişti. Zaten yurtdışı görevine giden bekâr personelin bir kadınla tanışabileceği herkesçe malumdu ve bu çoğuna göre risk ya da ahlaksızlık olarak da algılanmıyordu. Belki bazı yöneticiler tarafından bekâr da olsa personelin bir kadınla vakit geçirmesi hoş karşılanmayabilirdi ama bu da açıkçası kişisel bir yaklaşımdı. Benim ekibimde ise evli de vardı bekâr da. Personelin bir kadınla tanışmasına tuzak gözüyle bakmak belli ki paranoyaklık olacaktı. Kaldı ki zaten Ankara’da görev yapan genç personeli Belarus’ta sınırlamak da bana pek mantıklı gelmiyordu.

Ziyaretimiz öncesinde Belarus hakkındaki standart bilgileri gözden geçirdim. Bu bilgiler; Belarus hakkındaki genel ve resmi verilerden ibaretti. Kendi tecrübelerim ise bizim tabirimizle eski bir “KGB ülkesi” olan Belarus ile ilgili az da olsa tedbirli olmam gerektiğini söylüyordu. Resmi açıdan bakıldığında asla bir risk oluşturduğunu düşünmüyordum.

Daha başlamadan, ziyaretimiz ile ilgili bir yanda bal tuzağına karşı paranoyak bakış açısı bir yanda da korumacı tutum arasında kalmıştım. Peki ne yaptım? Aslında ilerlemiş yaşım ve mesleki tecrübem sıkı bir kontrol mekanizması kurmaya izin veriyordu. Çünkü ekibimdeki gençler oğlum yaşımda sayılırlardı ancak belki personelime güvendiğimden belki de paranoyak tarafımın farkına vardığımdan genç meslektaşlarımı birkaç kez uyarmak dışında bir şey yapamadım. 

Ne yapılabilirdi?

Öncelikle ne emir verilirse verilsin bir gencin aklına koyduğu her şeyi yapabileceğini kabul etmek gerek. Bu nedenle bazı tedbirlerin uygulanması emirden ziyade ikna ile mümkündür. Kısa süreli yurtdışı görevlerde, günlük program bitince her personel istediği gibi plan yapabilir. Herkes mesaiden sonra bir an önce kendini dışarı atmak ister. Çünkü dışarda keşfedilmeyi bekleyen bir ülke vardır. Ayrıca yurtdışı görevlerde; mesai stresi, amir korkusu ve görev yerinin sıkıcı rutini kısa süreliğine de olsa yoktur.

Genç personel genellikle ikili üçlü gruplar hâlinde gezer. Benim gibi kıdemliler ise kendilerine başka bir ihtiyar bulmak zorundadır. Çünkü ne genç personel benimle gezerken rahat edebilir ne de benim onlarla her gün vakit geçirmem hiyerarşi ve muhabbet ortamı açısından uygun düşer. Belki bir akşam hep birlikte yemek yenebilir. Kısa süreli yurtdışı görevlerde uygulama genellikle böyledir.

Kararlı bir bal tuzağı için tedbir almak pek mümkün görünmese de birkaç basit düzenleme işe yarayabilir. Tabi bunun için yurtdışı görevini personele zehretmeye karar vermek gerekiyor. Öncelikle endişe duyulan açıkları kapatmak üzere hareket tarzı geliştirmek lazım.

Bal tuzağı operasyonları incelendiğinde kanca atılan kişilerin genellikle yalnızken oltaya takıldıkları görülecektir. Dolayısıyla personelin yalnız kalmasını engelleyecek önlemler üzerinde durulabilir. İlk önlem; ortak hareket etmek. Bunun anlamı kimsenin yalnız kalmamasıdır. Görev süresi boyunca her zaman birlikte hareket edilebilir. Resmi programdan sonra lobide toplanıp -askerlikteki “içtima” gibi- hep birlikte dışarı çıkılabilir.

İkinci önlem ise oteldeki oda düzenlemesi. Bence doğru olan uygulama yatılı görevlerde personelin tek başına kalmasıdır. Çünkü herkesin mahrem bir ortamı olması gerekir düşüncesindeyim. Yurtiçi görevlerde kaldığımız birçok polisevinde her personele ayrı bir oda verilmesi mümkün olamıyor. Yurtdışı görevlerde ev sahibi kurum tarafından her personele ayrı oda şeklinde ayarlama yapılsa da bu düzen değiştirebilir, personel ikişerli olarak odalara yerleştirilebilir.

Askerliği hatırlatan içtima uygulaması ve Ulus’ta çarşı iznini gruplar hâlinde geçiren erler gibi grup hâlinde takılma yöntemi ile bu tür ortamlar vukuatsız tamamlanabilir.

İlk defa ziyaret ettiğimiz Belarus’a gelince; kızların güzelliğinin göz alıcı olduğunu itiraf etmeliyim. Yanımdaki gençlerin tavırlarından ve bakışlarından da bunu anlamak çok zor değildi. Hatta genç arkadaşlarla biraz sohbet ettiğimizde birinin hayranlığını daha fazla saklayamayıp “Müdürüm bunlar tornadan çıkmış gibiler” dediğini duyduğumuzda hep birlikte -içimizden onaylayıp- gülmüştük.”