Türkiye-İsrail İlişkileri

Türkiye, İsrail ile ilişkilerinin iyileşmesinden neler bekliyor? Yakınlaşma Türkiye’nin bölgedeki çıkarlarıyla nasıl örtüşür?

Yazarlarımız, son dönemdeki gelişmeler ışığında Türkiye’nin İsrail ile yeniden tesis etmeye çalıştığı ilişkilerin sebeplerini ve muhtemel sonuçlarını değerlendirdi.


Abdullah Bağcı:

Derin komplo teorilerini bir kenara bırakırsak, tarihi olarak Türkiye-İsrail ilişkilerinin temelinde iki hususun ön plana çıktığını görürüz: (1) Ekonomi (2) Filistin

Türkiye ile İsrail arasındaki ticaret hacminin AKP döneminde 4 katına çıktığı göz önünde bulundurulursa bu konuda aslında çok da ayrılık ve uzaklaşmadan bahsedilemeyeceği aşikardır. Ekonomi başlığı altında sıkıntılı olan konu Doğu Akdeniz’deki enerji kaynaklarının paylaşımıdır. Malum olduğu üzere, İsrail’in baş aktörlerinden olduğu EastMed Gas Forum’da Yunanistan, Mısır, GKRY ve hatta Filistin yer aldığı halde Türkiye’nin bulunmayışı, Ankara’ya bu pastadan pay verilmemesi anlamına gelmekteydi. Ancak buradaki doğal gazın GKRY üzerinden Avrupa pazarına taşınmasının yüksek maliyeti ve İsrail’in ABD’den beklediği desteği alamaması neticesinde rota ister istemez Türkiye’ye döndü.

2010’da Erdoğan’ın iç siyasi arenada tabanını güçlendirmesi adına gerçekleştirilen Mavi Marmara hadisesinde, vatandaşlarımızın hayatını kaybetmesi ve sonrasında İsrail’e haddinin (!) bildirilmesi süreci, sonrasında 2017’de ABD’nin Kudüs’ü başkent olarak tanıması ve akabinde elçilerin geri çekilmesi olayları, AKP’nin gündemine tam vaktinde hizmet ettiler ve bugün artık parti tabanının da gündeminden düştüler.

Her ne kadar Herzog, Filistin’i kastederek: “Her konuda anlaşamayacağımız konusunda peşinen anlaşmak zorundayız” dese de Erdoğan’ın Herzog ile telefon görüşmesinden bir hafta sonra Abbas’ı çağırıp “Filistin davasına desteğimiz devam edecek, bu yakınlaşma aslında ona da fayda sağlayacak” şeklindeki tesellisi ile Çavuşoğlu’nun “El-Fetih ve Hamas’ın da normalleşmeye destek verdiği” yönündeki açıklaması AKP tabanı için yeterli olmuş görünüyor. Muhalefet de dış ilişkilerdeki uzlaşma politikasını olumlu karşılamakta. Velhasıl bu yakınlaşma Erdoğan’a iç siyasette olumsuz sonuç doğurmayacak ve tabanından puan kaybettirmeyecektir.


Mehmet Kılıçparlar:

Uluslararası ilişkilerde normalde iki ülke arasındaki gerginlik ya da yakınlaşma taraflar arasındaki ticareti doğrudan etkiler. Şöyle ki; ülkeler ilişkilerini iyileştirirken ticaret seviyelerini de arttırmayı amaçlarlar. “Önce ticaret hacmimizi arttırıp sonra yakınlaşırız” yaklaşımı pek normal bir işleyiş değildir. Gerginlik varsa ticaret hacmi azalır, iyileşme ile beraber ticaret hacmi artar.

Türkiye ve İsrail arasındaki ticaret hacmi ise Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İsrail’i “Terör Devleti” ilan ettiği dönemler de dahil olmak üzere son 20 yıldır sürekli artmaktadır.

Yani Erdoğan kamuoyu önünde İsrail’e etmedik hakaretler bırakmıyorken, perde arkasında ticari ilişkilerin en üst seviyelerde yürütülmesini sağlamıştır.  Erdoğan, Türkiye’nin yabancı ülkeler ile ilişki seviyesini özellikle son 10 yılda milli menfaatlerden ziyade bizzat kendisinin ve çevresinin menfaatlerini ön planda tutarak belirledi (Katar, Rusya, BAE vb.).

Bu noktadan hareketle; hali hazırda Türkiye ve İsrail arasındaki ticaret hacmi her geçen yıl artarken, “Erdoğan’ın bu yakınlaşmadan beklentisi milli menfaatler değildir” diyebiliriz. Katar’ın Türkiye’den ciddi miktarda arazi ve işletme satın alması gibi önümüzdeki süreçte İsrail’in de Türkiye’den bu şekilde satın almalar yapması kuvvetle muhtemeldir.  


Ali Kerem Sezgin:

Türkiye-İsrail ilişkileri hiçbir zaman iyi seviyede olmamıştı ama AKP iktidarı dönemindeki kadar da büyük kopuş ve ayrılıklar yaşanmamıştı. 2009 yılında Davos zirvesinde Erdoğan’ın “one minute” çıkışının ardından yaşanan gelişmeler iki ülke ilişkilerinde milat oldu diyebiliriz.

Bugün, AKP iktidarı İsrail politikasında yine değişikliğe gitmek zorunda kaldı. Yaklaşmakta olan seçimleri baz alarak kötü giden ekonomisine bir çıkar yol arama telaşına kapılan Erdoğan, özellikle Yahudi finans çevrelerinden yatırım arayışında. Benzer taktikleri son dönemde Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri ile olan ilişkilerde de gördük. Erdoğan bu uğurda kısa vadede her türlü geri adımı atmaya ve uyguladığı politikalardan vazgeçmeye hazır görünüyor.

Politika değişikliğinin bir başka nedeni olarak Yunanistan ile yaşanan hava gücü mücadelesinde geriye daha fazla düşmemek adına, özellikle ABD Kongresi üzerindeki Yunan lobisine karşılık Yahudi lobisinin desteğini alabilme gayretini not edebiliriz.

Sonuç olarak iki ülke de ilişkilerin iyileşmesi için adım atıyor. Zira İsrail için, doğalgazını Avrupa’ya pazarlama yolunda en uygun rota Türkiye üzerinden geçiyor. Diğer yandan da Erdoğan, Yahudi lobisinin desteğini alarak ekonomide ve dış siyasette bir müddet daha elini rahatlatabileceğini düşünüyor.