12 Eylül Darbesi ve 20 Temmuz OHAL Süreci

Geçmişte yaşanan acı tablolara bakarak ağlayan, yas tutan ve olanlara lanet eden insanoğlu bir türlü akıllanmıyor ve gelecek kuşaklara, karşısında irkilecekleri yeni zulüm albümleri biriktirmeye devam ediyor.

Şimdi başlığa bakıp diyeceksiniz ki, “Ne alakası var?” 12 Eylül ile 15 Temmuz’u karşılaştırmak, elmalarla armutları mukayese etmeye benziyor! Eğer ki bu iki olayı yan yana koyarsanız böyle düşünmekte haklısınız. Zira 12 Eylül emir komuta zinciri içerisinde gerçekleştirilmiş ve bir askeri müdahalenin bütün şartlarını sağlayan gerçek bir darbe iken 15 Temmuz henüz aydınlanmayan ve gerek ulusal ve gerekse de uluslararası kamuoyunda “bir istihbarat operasyonu” veya siyasi literatürdeki ifadesiyle “self-coup (kendi kendine darbe)” olduğuna dair güçlü kanaatler barındıran bir girişimdir.

Ancak bu iki süreci sonuçları açısından kıyaslarsanız, Recep Tayyip Erdoğan ile Kenan Evren’in baskıcı ve totaliter yönetimleri arasındaki benzerlikler ve insan hakları ihlallerindeki rakamlar sizleri korkutabilir.

Değerli anayasa hukukçusu ve İstanbul Milletvekili Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu da bu benzerliğe dikkat çekerek; “12 Eylül darbesi ile 15 Temmuz başarısız darbe girişimi arasında, aktörleri bakımından değil, sonuçları bakımından ‘toplum mühendisliği’ hedefindeki paralellik dikkat çekmektedir. Her ikisi de ara dönemde yaptıkları hukuki düzenlemeler ve kurumsal müdahaleler yoluyla meşru olmayan yol ve yöntemlerle otoriter ve totaliter bir siyasal yönetim kurmayı hedeflemiştir” demişti.

Yine bundan birkaç yıl önce, TBMM İnsan Hakları Komisyonu’ndan Şenal Sarıhan, 12 Eylül’ün 37. yıldönümündeki konuşmasında 12 Eylül Darbesi ile 15 Temmuz’un ardından ilan edilen OHAL sürecini karşılaştırmış ve sonuçlarıyla bir yıllık OHAL sürecinin, 9 yıllık 12 Eylül sıkıyönetim sürecini aştığını belirterek “O dönemle karşılaştırdığımızda yaşadığımız bu günlerin ‘karanlığı’ daha net olarak ortaya çıkıyor” demişti.

Duyarlılık Eşiği

12 Eylül Askeri Darbesi’nin üzerinden tam 42 yıl geçmiş. Yakın tarihteki o kara döneme ait fişlemeler, işkenceler, işten çıkarılmalar, sürgünler, cezaevleri, tecritler, idamlar, siyasi yasaklar ve benzeri uygulamalar hala konuşulmaya devam ediyor ve her kesimden insan o dönemde yaşanan insanlık dışı uygulamaları lanetle anıyor.

Peki ya bu insanlık dışı uygulamaların ve de insan hakları ihlallerinin kat be kat fazlasının “15 Temmuz sonrası uygulanan 20 Temmuz sivil darbesi ve OHAL rejiminde yaşanmasına da aynı tepkilerin gösterilmesi gerekmez mi?

Elbette ki, sıradan bir vatandaşın aradan onca yıl geçtikten ve dönemin çoğu faili öldükten sonra verdiği tepkiler ile hali hazırda devam eden ve faillerinin hala ülkeyi korkuyla yönettiği bir süreçte verdiği tepkilerin aynı şiddette olmasını kimse bekleyemez! Ancak, bırakın küller mangalda kalsın, kısık bir sesle bile bu yaşanan sivil soykırıma ince bir sitem edilmesi gerekmez mi? Nerede bir insan hakkı ihlali varsa, orada olmalıdır insanın yüreği, değil mi?

Birçoğu o günleri görmeyen veya en iyi ihtimalle o yıllarda çocuk yaşta olan vatandaşlarımızın, bizzat kendi gözlerinin önünde yaşanan hukuksuzluklara sessiz kalması veya daha düşük bir eşikte bile olsa benzeri duyarlılığı gösterememesi sizce de çok tuhaf değil mi?  Ne demişti Stefan Zweig: “İnsanların çoğu sınırlı bir hayal gücüne sahiptir. Duyumlarını uyaracak ölçüde yakınlarında gerçekleşmeyen bir olaya ilgi göstermek pek içlerinden gelmez; ama aynı şey gözlerinin önünde gerçekleşirse, bu olay önemsiz bile olsa, hemen aşırı bir duyarlılık gösterirler.”

Burada ise açıklaması güç olan tam tersi bir durum var! Hemen herkesin akraba, arkadaş, okul veya iş çevresindeki en pek çok kişinin etkilendiği 20 Temmuz OHAL sürecinin sebep olduğu kitlesel insan hakları ihlallerine ve mağdurların aile üyelerini de hedef alacak şekilde insanlık dışı yaptırımlarına sessiz kalınmasının, buna karşılık 42 yıl önce gerçekleşmiş bir olay hakkında ise aşırı bir duyarlılık gösterilmesinin anlaşılır yanı yoktur.

Elbette 12 Eylül de diğer darbeler gibi lanetle anılmalıdır ve o dönemde yaşatılan kitlesel acılar başka bir dönem ya da olay ile yarıştırılmamalıdır. Bununla birlikte o dönem için gösterilen duyarlılık, daha büyük kitlesel yıkımlara yol açan 20 Temmuz OHAL süreci için de gösterilmediği sürece tutarsız kalıyor ve bir anlam ifade etmiyor!

Gelin şimdi bu iki kara dönemde yaşanan insanlık dışı uygulamalar ile insan hakları ihlallerine ve boyutlarına kısaca bir göz atalım.

Ölümler ve Kayıplar

Her iki dönemin de en önemli ve dikkat çeken yanlarından birisi yüksek sayıda insanın öldürülmesi, faili meçhul cinayetlerin işlenmesi, adam kaçırma, işkence ve intihara zorlamaların gerçekleşmesidir. 12 Eylül döneminde 300 kişi şüpheli bir şekilde ölmüş ve 299 kişi cezaevlerinde hayatını kaybetmişti. Bu dönemde de değişen bir şey olmadı ve sayıları henüz kesinleşmemekle birlikte insanlar siyah transporterlarla kaçırılıp, kamuoyunda ‘çiftlik’ veya ‘ahır’ denilen yerlerde işkence gördüler, cezaevlerinde öldüler, kendileri veya yakınları baskılara dayanamayıp intihar ettiler.

Adli Süreçler

15 Temmuz sonrasında 1,5 Milyon ceza davası açıldı, 400 binin üzerinde kişi için gözaltı kararı verildi, bunlardan 100 bin kişiden fazlası tutuklandı.  Bu sayı 12 Eylül dönemindeki rakamların iki katından daha fazla! O dönemde 650 bin kişi gözaltına alınmış – ki bu sayının sadece 98 bin 404’ü terör dosyasıydı- 210 binine dava açılmış ve 52 bin kişi  tutuklanmıştı.

12 Eylül döneminin ceza kanununda yer alan en ağır ceza olan idam cezası 517 kişiye verilmiş ve 50 kişinin infazı gerçekleştirilmişti. 15 Temmuz darbe davalarından dolayı ise açılan 289 davada 3000’den fazla sanık hakkında şimdiki TCK’nın en ağır yaptırımları olan müebbet  ve ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmedildi.

Fişlemeler ve İhraçlar

Dünyanın neresinde olursa olsun, iktidarı elinde tutanların aşama aşama alçaldıkları kitlesel kıyım dönemlerinin en korkunç merhalesi en baştaki basamak olan fişlemelerdir! Çünkü, sonrasında alçalmanın kendisine daha da alçalma hakkı tanıdığı bu dönemlerdeki adli süreçlerin, işten çıkarmaların, işkencelerin, toplu cinayetlerin ve kitlesel imhaların en temel dayanağı başlangıçta diğerlerine göre daha masum gibi görülen o kara listelerdir!

12 Eylül döneminin en can alıcı yönlerinden birisiydi bu fişlemeler ve 1.6 milyon insan o listelerden nasibini almıştı. Bu dönemde ise neredeyse bu sayıda ceza davası açıldığına göre bunun kaç katı insanın fişlendiğini varın siz hesap edin!

Ceza davaları dışında bu fişlemeler her iki dönemde de etkisini en fazla işten çıkarmalarda gösterdi. 12 Eylül döneminde 4.891, 15 Temmuz’dan sonra ise en az 160 Bin kişi kamudan ihraç edildi. Yine aynı şekilde kamu dışında 12 Eylül’de 25 bin kişi işinden olurken bu rakam 15 Temmuz’da yine kat be kat daha fazla!

Ekonomiye ve Sivil Topluma olan Etkileri

12 Eylül’de 1.876 dolar olan kişi başına milli gelir, darbe öncesi düzeyini ancak 1989’da aşabilmiş, işçi ve memur maaşları reel olarak büyük miktarlarda azalmış ve ülkenin dış borçlanması ciddi anlamda artmıştı. 15 Temmuz ve sonrasında yaşananların ülkeye maliyeti İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sefer Şener’e göre yaklaşık 350 milyar doları buldu ve bu maliyet günden güne katlanarak artmaya devam ediyor. 2016’da 11 bin seviyelerinde olan kişi başına milli gelir, aradan geçen 6,5 yılda hala düşüşe devam ediyor.

O dönemde siyasi partiler ile dernek ve vakıfların faaliyetleri geçici olarak durdurulmuştu. Bu dönemde ise on binlercesi tamamen kapatılarak bütün varlıklarına el konuldu, 100’den fazla belediyeye kayyum atandı ve yine 100’den fazla belediye başkanı tutuklandı.

Sonuç

Niyetim ne 12 Eylül ile 15 Temmuz’u karşılaştırmak ve ne de bu iki dönemdeki acıları yarıştırmaktır.

42 yıl önce yaşanan ve her açıdan bugünden farklı gelişen o ağır ve karanlık süreç, ibret almak dışında, artık ne engellenebilir ve ne de yiten canlar geri getirilebilir. Bununla birlikte bugünkü insan hakları ihlalleri hakkında herkes -çok değil- günde bir dakika daha fazla düşünse, korku duvarına bir kez itiraz edip bir kelime fazla söz söylese veya yanlışa, doğru bir bakış atsa kendi çocuklarına ve gelecek kuşaklara korkulardan ve acılardan arınmış daha temiz bir hayat bırakabilirler. 

Varmak istediğim bu noktada başka türlüsü de zaten mümkün değildir! Ya bunu hep birlikte öğreneceğiz ya da sürekli düne ağlayıp yarınlar için yeni acılar inşa etmeye devam edeceğiz!

NOT: 15 Temmuz sonrasında süregelen süreçteki rakamlar çeşitli medya organlarından elde edilmiş olan teyide muhtaç bilgiler olup bu sayılar günden güne artmaktadır.