İnsan Ticareti Raporu: ‘Çocuk Askerler’ ve Türkiye Vurgusu

ABD Dışişleri Bakanlığının 2021 yılında yayınlamış olduğu “İnsan Ticareti Raporu”nda yer alan ve “Çocuk Asker” kullandığı belirtilen ülkeler listesine Türkiye de dâhil edildi.

Aslına bakılacak olursa bu durum ülkemizin yüzüne sürülmüş koca bir kara lekedir ve normalde ülke gündemine oturup bizi günlerce meşgul etmesi gerekmektedir. Ama canım ülkemde gün geçmiyor ki yeni bir skandal, yolsuzluk haberi, doğal afet vs olmasın, böylesi ciddi bir gündem hep taze kalsın ve de nihayetinde bu olayın sorumluları hesap versin.

Evet, ABD Dışişleri Bakanlığı’nın Haziran 2021 de yayınladığı İnsan Ticareti Raporu’nda Türkiye maalesef çocuk asker kullanan ülkeler listesinde yer aldı. Ülkemizin adı; Afganistan, Iran, Irak, Libya, Nijerya, Pakistan, Somali, Suriye, Yemen gibi az gelişmiş ülkeler listesinde yer alan ve antidemokratik sistemlerle yönetilen ülkelerle birlikte anılıyor. Peki, ülkemizin böylesi bir utanç listesine girmesine sebep olan şey nedir? Bizi “kıskanan” Avrupa mı, yoksa mevcut siyasi yapının yozlaşmış yöneticileri mi?

“İnsan Ticareti Raporu” yıllardır ABD tarafından yayınlanmaktadır. İlk defa NATO müttefiki bir ülke bu listeye dâhil edilmiş bulunuyor. Rapor sadece çocuk asker kullanan ülke isimlerinden ibaret değil tabii ki. Bazı ayrıntılara da yer verilmiş. Örneğin, Türk Hükümetinin Suriye’deki muhalif Sultan Murad tümenine uzun süredir “çocuk askerlere somut destek verdiği”, Libya’daki iç savaşa dâhil olduğu ve çocuk asker istihdam ettiği belirtilmiş. Tabi akla başka sorular da gelmekte. Asker olarak gönderilen bu çocuklar hangi ülke vatandaşı? Bu organizasyonu kim yönetiyor? Bunun karşılığında bu işi organize edenler nasıl bir çıkar sağlıyor? Akla gelen birçok soru var, fakat bu soruları yönelteceğimiz bir kurum, emniyet birimi ya da adalet mekanizması  yok.

Peki hazırlanan bu rapora karşı Türkiye ne yaptı, karşı argüman geliştirildi mi, yapılan haberin yalanlandığı karşı bir rapor yazıldı mı? Tabii ki Hayır. Çünkü raporda anlatılanlar maalesef doğru. Aynı konuyu AKP’ye yakınlığıyla bilinen düşünce kurulusu Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA) da bir yıl önce tüm detaylarıyla ele alan bir rapor yayınlamıştı. Söz konusu raporda Türkiye‘nin desteklediği Suriye Milli Ordusunun (SMO) alenen çocuk yaşta asker kullandığı rapor edilmişti.

Raporun önsözünü kaleme alan Cumhurbaşkanlığı Güvenlik ve Dış Politikalar Kurulu üyesi Burhanettin Duran şöyle diyor: “Raporun yazarı Türkiye’nin Suriye’deki yerel müttefiki olan SMO hakkında verilere dayanan bilgiler sunmakta ve Türkiye kamuoyunda SMO’yu ve askerlerini tanıtmaktadır. Her ne kadar SMO hakkında Türkçe literatürde farklı çalışmalar bulunsa da bu rapor somut rakamlar ve veriler sağlaması açısından kendi alanında bir ilktir.” Yani en yetkili ağızdan SMO’nun Türkiye’nin bir müttefiki olduğunu ve raporda verilen bilgilerin doğruluğu teyit ediliyor.

SETA’nın Suriye Milli Ordusu ile ilgili hazırladığı raporda, askerlerinin bir bölümünün çocuk yaşta silahaltına alındığı resmi olarak belgeleniyor.

Raporda, anketi yanıtlayan SMO milislerinin yüzde 7,85’inin 18-20 yaş arasında olduğu bildirilirken sadece yüzde 3,66’sı 2 ve daha az yıldır SMO saflarında savaştığı açıklanıyor. Bu da gösteriyor ki, SMO savaşçılarının en az yüzde 4’ü, 18 yaşından küçükken Suriye’de savaşmaya başlamış. Raporun yayınlanmasından kısa bir süre sonra, yanlışlıkla bir gerçeği ortaya çıkaran yetkililer apar topar bu raporu yayından kaldırdılar. Raporun tam metnine bu linkten ulaşılabilir. 

Konuyla ilgili olarak 2004 yılında yayınlanan başka bir raporda, toplam 27 ülke çocuk asker kullanan ülkeler listesine alınmıştır. Daha sonra Uluslararası Ceza Mahkemesince çocuk askerlerin kullanılması savaş suçu olarak kabul edilmiş ve caydırıcı birkaç tedbir neticesinde 2007 yılında bu sayı ancak 17’ye inmiştir. 2021 yılına gelindiğinde ise bu utanç ülkelerinin sayısı 15’e inmiş ama maalesef bu listeye bir NATO ülkesi olan Türkiye eklenmiştir. Ve ne acıdır ki ülkemizin içine düşürüldüğü bu vahim durum ülke gündemini bir gün bile meşgul etmemiştir.

AKP Hükümetine yakın bütün medya kuruluşlarında bu durumun, ABD‘nin Türkiye’ye karşı düşmanca tutumundan kaynaklandığı, ABD’nin bölgedeki çıkarlarına yönelik olarak bu şekilde siyasi hamlelerde bulunduğu ve nihayetinde bunun Türkiye’ye kurulan bir tuzak olduğuna dair bir resim çizilmeye çalışıldı.

Birleşmiş Milletlerin geçen yıl yaptığı açıklamaya göre dünya genelindeki çatışma bölgelerinde 8.500 çocuk cepheye sürülmüş ve bunlardan 2.700’ü hayatını kaybetmiş. Gene aynı raporda çocuklara yönelik, öldürme, sakatlama, taciz, kaçırılma ve çocuk askerlik gibi ihlallerin en çok Somali, Kongo, Afganistan, Suriye ve Yemen’de gerçekleştiği belirtilmiştir. Türkiye, yıllardır bir taraftan PKK‘nın çocukların eline silah verdiğini ve çatışmalara soktuğunu uluslararası arenada anlatmaya çalışırken, diğer taraftan da çocuk asker kullanan ülkeler listesine girerek kendisiyle çelişen bir ülke konumuna da sokulmuştur.

Yukarıda bahsi gecen SETA vakfı 2018 yılında yayınladığı “PYD/YPG’NİN ÇOCUK ASKERLERİ” isimli başka bir raporunda, PKK’nın etkin olduğu bölgelerde sistematik olarak çocuk asker kullandığı ortaya koyulmakta ve bu konunun uluslararası hukuktaki karşılığı incelenmektedir.  SETA’nın yayından kaldırdığı raporunda olduğu gibi bu rapor da benzer verilere dayanmaktadır. Ayrıca bu konu uluslararası alanda yayınlanan birçok doküman, hukuki belge, kitap ve haber ile de kaynak olarak desteklenmektedir. Özetle her iki rapor da gerçek bilgi ve verilere dayanan, kaynak olarak sağlam temellere dayanmış ve gerçekleri yansıtan birer rapordur. Yani hem PKK hem de SMO‘nun çocuk asker kullandığı apaçık belgelerle ortaya koyulmuştur. Önümüzdeki günlerde yeni bir çözüm süreci başlatılır ve Erdoğan PKK ile tekrar masaya oturursa yayınlanan bu rapor da editoryal gerekçelerle yayından kaldırılabilir.  

Sonuç olarak, çocuk asker kullanımı Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi ile yasaklanmıştır. Türkiye de bu sözleşmeye 1990 yılından beri taraftır. Ülkemizi böylesi istenmeyen bir duruma sokan siyasilerin milli çıkarlarımıza hizmet eden ve evrensel değerlerle örtüşen bir politika takip etmeleri zorunludur.