Tatlı Su Muhalefeti

Demokrasinin, hukukun, evrensel değerlerin ve temel insan haklarının gözetildiği yönetimlerde, hiç şüphesiz iktidarı kontrol edecek, yanlışlarını açıkça ve gür sesle söyleyecek bir kontrol mekanizmasına ihtiyaç vardır. Bu ihtiyacı karşılayabilecek en makul mekanizma, siyasal ve sosyal muhalefettir. Muhalefet; iktidarı hukuka, demokrasiye ve evrensel kabul görmüş değerlere uygun bir şekilde davranmaya zorlayan vazgeçilmez bir aktördür.

Muhalefetin etkinliği, halkın yönetim üzerindeki kontrol ve denetim arzusuyla doğru orantılı olarak artar. Muhalefet iktidarın kontrol ve denetimini halk adına yapar. Bu onun için bir zorunluluktur. Bu görevini ihmal edemez.

Halkın bilinç seviyesi ne kadar yüksek olursa, muhalefet de bir o kadar sorumluluklarının bilincinde olur ve kendisinden beklenen kontrol görevini hakkıyla yerine getirebilir. Bu bağlamda Türkiye’deki muhalefeti değerlendirdiğimizde halkın bilinci ve muhalefetin sorumlulukları özelinde birçok kaygı zihnimize hücum etmektedir.

Muhalefetin hiçbir zaman “Bizim derdimiz hesap sormak değil,” deme gibi bir seçeneği yoktur. Halk, iktidara yönetme yetkisi verirken muhalefete de iktidarı kontrol etme (hesap sorma) ve haklarını koruma sorumluluğunu vermiştir. Dolayısıyla sorumluluklarını bilmeyen, görevinin bilincinde olmayan ve etki gücü oluşturamayan bir muhalefetin, kötüye gidişin sorumlularından olduğunu söylemek abes olmayacaktır.

Muhalefet kendisinden beklenen görevleri yapmadığında ya da eksik yaptığında ülkenin karşılaşacağı kaçınılmaz son bellidir: Hukuksuzluk, yetkilerin kötüye kullanılması, tek adam düzeni, toplumun belli kesimlerinin ötekileştirilmesi, milli güç kaynaklarının yandaşlara peşkeş çekilmesi, kötü muamele, işkence; kısaca diktatörlük.

Türkiye’deki hukuk tanımayan despotik yönetimin varlığını devam ettirmesinde muhalefetin bu tarz cılız bir duruş sergilemesinin de etkili olduğunu düşünüyorum. Bu noktada, Türkiye’deki siyasal ve sosyal muhalefetin yetersiz ve bir bakıma da çaresiz kaldığı konulara pek çok örnek ve başlık bulunabilir. İşte birkaçı.

  1. Hâkim ve Savcılar Kurulu’na (HSK) üye seçimiyle ilgili kanun değişikliğini muhalefet, iktidarın plan ve programını enine boyuna masaya yatırmadan kabul etmiştir. Yapılan kanun değişikliği ile iktidar ve muhalefet partilerince HSK’ya aday belirlenmesi kabul edilerek yargının siyasallaşmasının önü açılmıştır. Böylece HSK, hukukun başında bulunan, ama var oluş amacına aykırı şekilde hukuksuzluğun mimarı olan bir kuruma dönüşmüştür.
  2. Bütün dünya Uygur Türklerine yapılan zulmü kınarken, meydanlarda din ve milliyetçilik söylemini fütursuzca kullanan iktidar ve destekçileri söz konusu soykırıma sessiz kalmıştır. Muhalefet ise iktidarı hizaya getirmeye dönük etkili adımlar atamamıştır. Kamuoyunun hassas olduğu ve açıkça her kesimden destek alabileceği böyle bir konuda bile muhalefet iktidarı harekete geçirememiştir.
  3. Sedat Peker yaptığı açıklamalarla kendisinin de aktif olarak rol aldığı Türkiye’den Suriye’ye gönderilen silahlar meselesinde yürütülen yasadışı işlerle ilgili bazı isimleri deşifre etti. Muhalefet bu konuda da ciddi bir adım atmadı. Uluslararası suç niteliği aşikâr olan bu silah sevkiyatlarının, bırakın hukuki boyutunu, insani yönü bile yeterince gündeme getirilmedi. On binlerce masumun kanının dökülmesine neden olan iç savaş ortamını besleyen bu silah sevkiyatlarında suç ortağı olarak olayların göbeğinde bulunan bir aktör çıkıp her şeyi itiraf etti, ama muhalefetten güçlü bir ses çıkmadı. İnsanlık namına konunun araştırılması, MİT Tırları olarak bilinen soruşturmada görev almış olan ve haksız yere hapiste bulunan savcıların ve Jandarma görevlilerinin derhal serbest bırakılması için hiç bir adım atılmadı.

Böyle bir tablo karşısında muhalefetin yapması gereken şey, sorumluluklarını yerine getirerek iktidardan hesap sormak, onu kontrol etmek, denetlemek ve sürdürülebilir demokratik bir ortamın destekçisi olmaktır. Ancak böyle bir yönelişle toplum barışa, huzura, zenginliğe ve özgürlüğe kavuşabilecektir. Adı var kendi yok seviyesinde varlık gösteren bir muhalefet hiç kuskusuz ülke adına ciddi bir kayıptır.

Türkiye’nin kurtuluş reçetesinin bir yarısında iktidarın imzası bulunacaksa hiç şüphesiz diğer yarısında da etkin, sorumluluk bilinci tam, görevlerini bilen, halkına hizmet etmeyi hedefleyen ve hesap sorabilen bir muhalefetin imzası olmalıdır. Demokrasinin, sosyal devletin gereklerinin yerine getirilmesinin, şeffaf ve hesap verebilir bir siyasetin hâkim olmasının yolu, sorumlu muhalefet anlayışından geçmektedir.