Macar Prensi mi Vuruldu İkiz Kuleler mi?

Bazen yaşanan gelişmelerin de etkisiyle insanın içine korku ve endişe düşer, hayal ettiği dünya ile gerçek dünya arasındaki uçuruma bakar ve sormadan edemez: “Dünya nereye gidiyor?”

Maalesef, bu sorunun yanıtı son zamanlarda oldukça belirsizleşti.

Bir yanda, yaklaşık iki yıldır devam eden Rusya – Ukrayna savaşında binlerce can yok olup gidiyor. Diğer yanda Orta Doğu’da yıllardır kan ve gözyaşıyla şekillenen çatışmalar tekrar tekrar başlıyor.

Hamas ve İsrail arasındaki son çatışmalar, yine binlerce masum insanın yaşamını yitirmesiyle sürüp gidiyor. Kimi zaman askeri birlikler, kimi zaman hastaneler, kimi zaman ise sivillerin en güvenli limanı olan evleri bombalanıyor. Bu saldırılar sonucunda çocuklar, kadınlar, yaşlılar, yani sıradan insanlar hayatlarını kaybediyor. Gözlerimizin önünde gerçekleşen bu insanlık dramı, vicdanları sarsıyor ve içimizde derin bir acı uyandırıyor. Yaşanan acıların yanında dünyayı yeni bir kaosa sürüklemek isteyenlerin çabaları da bir tarafta duruyor.

İkiz Kuleler Saldırılarından Sonra Gelen İslamofobi Ateşi Yeniden Yanar mı?

Savaşın çirkin yüzü, sadece orada değil, tüm dünyada sevgisizliği ve nefreti ateşliyor. Dünyada bazı yaralar tam olarak kapanmamışken aynı yaraları açmaya matuf yeni girişimler yaşanıyor. 11 Eylül 2001 tarihinde gerçekleştirilen İkiz Kuleler saldırılarından sonra dünyada hızla yükselen İslamofobi ve yabancı düşmanlığı tam soğumaya başlamışken IŞİD teröristlerinin saldırılarıyla yeniden alevlenmişti.

Şimdi ise Hamas’ın masum sivilleri acımasızca öldürmesi ve işkence etmesi, üstelik bunu doğru bir davranışmış gibi övünerek sosyal medyada yayınlamaları yeni bir İslamofobi dalgasına sebep oluyor.

İsrail tarafından bakınca da durum çok farklı değil aslında. Çocukların, kadınların, hastanelerin, yardım kuruluşlarının ve ibadethanelerin bombalanmasını bütün dünya seyrediyor. Gözlerimizi kapatıp, duyarsız kalmak yerine, bu gerçekle yüzleşmeliyiz. İnsanlık, yaşanan acıları, ölümleri değil, barışı, sevgiyi ve umudu hak ediyor.

Yeni Bir Dünya Savaşına Koşarak Gitmek

Barış ve umut demişken, dünya liderlerinin ve basının yaşananlar karşısındaki tavrı, umut olmaktan ziyade korku filmi sahnelerini andırıyor. Sağduyu ve diyaloğu telkin etmesi gereken liderler ve toplumu yönlendiren medya organları, savaş çığırtkanlığı yaparak ateşi körükleme peşinde. Devletler, kendilerine rakip gördükleri başka devletlerin rakiplerine destek açıklarken olayların adım adım bir dünya savaşına doğru gittiğini görmüyor olamazlar. Göz ardı ettikleri gerçek ise; güç ve hakimiyet ihtiraslarıyla başlatılacak olası bir dünya savaşından kimsenin galip çıkamayacağıdır. Sadece, ölüm ve yıkım getirecek bir savaşı ıslık çalarak çağırmak ancak çılgınların işi olsa gerek.

Bazı ülkelerin İsrail’e bazılarının da Hamas’a destek vermesi sadece ölümleri arttırıyor. Bu durumda, hangi ülkenin lideri hangi tarafta olduğunu ilan ederse etsin, kaybeden her zaman masum insanlar oluyor. İsrail’e açık destek verenlerle, Hamas’ı savunanlar arasındaki çekişme, masum insanların yaşamlarını cehenneme çeviriyor. Ülkeler arasında yaşanan gerilimli ilişkiler, insanlık değerlerini nasıl bu kadar kolay unutturabilir, anlayabilmek mümkün değil!

Diğer yandan, Ortadoğu’daki bu gerilim, dünya genelinde büyük protestolara sebep oluyor. Ancak, bu protestolar bazı ülkelerde sert müdahalelerle engelleniyor ve adeta bütün insanlık susturulmaya çalışılıyor.

Masum Bir Cana Kıyılmasına Sevinilir mi?

Olayların Türkiye boyutu yine bizi şaşırtmayacak türden. Erdoğan’ın gerçekçi ve samimi olmayan arabuluculuk teklifinin üzerinden kısa bir süre geçtikten sonra İsrail’i terörist ülke ilan edip Hamas’a destek açıklaması yapması yalnız Türkiye Cumhuriyeti’ni değil dünyadaki bütün Müslümanları da zan altında bırakıyor.

Fakat sanırım Erdoğan yine onu tanıyanları yanıltmayacak. Kendisine para ve itibar getirecek, ülkemize de yeni mülteci dalgası ve kaos oluşturacak şekilde anlaşmalar yapacak. Neticede İsrail istediğini almış olarak Gazze’yi fiilen ülkesine katacak. ABD, İsrail’e hizmetleri karşılığında politik desteğini artıracak. Erdoğan ise mültecilere kucak açan lider ve savaşı sona erdirmek için çabalayan “Barış Elçisi!” olarak itibarını katlayacak.

Bu noktada, dünya liderlerine düşen sorumluluk büyük. Sağduyulu olmalı, sükûneti sağlamalı ve barışı savunmalılar. Dünya, daha fazla acıya değil, umuda ve barışa ihtiyaç duyuyor. Savaş çığırtkanlığı yapmak yerine, insan hayatını değerli kılmak ve masumları korumak için elden ne geliyorsa yapılmalı.

Dünya ülkeleri, tarihin kara sayfalarına bir yenisini daha eklememek için ellerinde son bir şans daha tutuyorlar. Bu şansı değerlendirmek, insanlığın geleceği için ortak bir sorumluluktur. Gelecek nesillere yaşanabilir bir dünya bırakabilmek için, şimdi harekete geçmenin tam zamanıdır. Barış için çalışmak, insanlığın en yüce değeridir. Umarım dünya liderleri bu değeri görmekte gecikmezler ve geleceğe dair umutlu bir adım atarlar. Dünya, insanların umutlarını taşıdığı bir yer olmalı, çocuklar güvenle büyümeli ve insanlar barış içinde yaşamalı. Bu umudu canlı tutmak, hepimizin sorumluluğunda.